Ötmeye yeni alışan acemi horoz, bir gün büyük horoza artık ben de iyice ötmeye alıştım. Bırak ta bu sabah milleti ben uyandırayım der. Büyük horoz epey tecrübeli olduğundan, yeni yeni ötmeye başlayan horozun bu ağır işin altından kalkamayacağını çok iyi bilmektedir aslında. Ama kalbini kırmamak için ona, güzellikle anlatmaya çalışır; bak bu tahmin ettiğinden çok daha zor bir iştir. Kulaklarının çok hassas olması gerek. Gözlerinin açık olması lazım. Güneşin doğuşuna kilitlenmelisin, uykuda kalırsan her şey alt üst olur. Tüm insanlar ve hayvanlar horozun sesini bekliyor. Onun sesiyle uyanıp işlerine koyuluyorlar… Böylece onu ikna ettiğini sanır, ama nafile… Acemi horoz işin mahiyetinin farkında olduğunu söyleyip durur. Bir defa denemekle ne çıkar? Bak, üstesinden nasıl geleceğimi göreceksin, diye ısrar edip durur. Sonunda büyük horoz ısrarlara dayanamaz ve bir seferliğine seni deneyelim der ama defalarca da işin önemini ona anlatır…

Acemi horoz öyle bir heyecanlıdır ki, bir türlü uyuyamaz. Sabah büyük bir iş yapacağının hayaliyle düşünüp durur. Bir ara gözlerini kapatacak gibi olur, tam uyuyacak ev ahalisinden biri, ihtiyacı için dışarı çıkar. Uyku sersemi olan acemi horoz güneşin doğduğunu sanır ve ötmeye başlar, güneşin doğmadığını anlayınca sesini keser. Biraz sonra uykular gibi olur, bu sefer de başka biri çıkar dışarı. Horoz yine güneş doğdu sanıp, yine ötmeye başlayınca, ev sahibi homurdanır; ne oluyor bu horoza? Bir sıkıntısı mı var acaba? Sabaha kadar kaç kere böyle olur Allah bilir, sonunda bitap düşer ve uykuya dalar. Güneş doğar, her kes uyanıp işinin başına gider ama bizim acemi horoz yorgunluktan uyuya kalmıştır. Uyandığında bakar ki güneş doğmuş, epey yükselmiş, ne yapacağını şaşırır ve birden ötmeye başlar. Bu durumu gören evin sahibi, bu ne biçim horoz? Bu gece bizi uyutmadı, sabah erken öteceğine de neredeyse öğlen olacak daha yeni ötüyor. Şunu yakalayın da keselim çoktandır horoz eti yememiştik zaten… Atasözü de var ya bu konuda “erken öten horozu keserler” diye…
Biz de bir çevremize bakalım, etrafta acemi horozdan çok ne var? Daha makas tutmayı öğrenemeden, kendini berber sanandan, doğru dürüst dikmeyi öğrenemeden terziliğe soyunana kadar… Hemen her meslekte böyle yarım yamalak, işten anlamayan insanların, usta diye geçindiğine çokça şahit oluyoruz maalesef…
Etrafta o kadar çok doktor var ki; sadece nerenin ağrıdığını söylemen yeter. Hemen teşhisi koyup, ilacını söylerler. Şu ilacı kullan bir şeyin kalırsa bana ait. Doktor musun diye sorsan, doğru dürüst okuma yazması bile yoktur. Bilmem kimin böyle olmuştu şu ilacı kullandı iyileşti. Doktorluğu oradan geliyor işte, kulaktan dolma yani…
Boşuna dememişler “yarım doktor candan eder, yarım imam imandan eder” diye…
Hele imamlığa soyunanları görme… Milletin karısını çok kolay boşatırlar, insanı çok kolay dinden çıkartırlar… Bırakın Fıkıh usulü, Hadis usulü, Tefsîr usulünü, adam bu ilimlerin adını bile duymamıştır. Belki Fıkhın bile ne olduğunu bilmez, burnu ilim kokusunu bile almamıştır, ama hüküm vermede, maşallah’ı var. Sanırsın adam Fakih, Allamei cihan…
Ne iş olursa olsun işi, iyice öğrenmek ve hakkını vermek lazım.
Bu konuda Allah’u teala Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun.” Nahl Suresi 43. Ayet.
Rabbim, kendini bilgin sanan cahilleri hidayet etsin ve bizleri onların şerrinden korusun inşallah…