Araştırmada, deneklere çeşitli görseller izlettirilirken beyinlerindeki elektriksel ve manyetik aktiviteler ile kan akışı incelendi. Bu ölçümlerle, beynin farklı bölümlerinde gerçekleşen sinirsel faaliyetler detaylı şekilde takip edildi.

Çalışma sonucunda, bilincin beyindeki "ön" yani düşünsel ve planlamayla ilişkilendirilen bölgeden değil; görsel ve işitsel duyuların işlendiği "arka" kısımlardan kaynaklandığına dair güçlü kanıtlar elde edildi.

Seattle’daki Allen Enstitüsü'nden nörobilimci Christoph Koch, geçtiğimiz günlerde Nature dergisinde yayımlanan araştırmanın önemine dikkat çekerek, “Bilincin temelini anlamak, sadece yetişkin bireylerin değil; dil öncesi çocukların, gebeliğin ikinci trimesterindeki fetüslerin ya da köpek, karga, fare, ahtapot gibi hayvanların bilinç sahibi olup olmadığını çözebilmek için oldukça kritik” ifadelerini kullandı.

Katılımcılara insan yüzleri ve çeşitli nesnelerin görselleri sunuldu. Koch, bilinci şu sözlerle tanımladı: “Bilinç, bir yüzü ya da bir tost makinesini gördüğümüzde içimizde oluşan duygusal farkındalıktır. Bu farkındalık, bir düğmeye basmak ya da ‘şunu görüyorum’ demek gibi tepkilerden bağımsızdır.”

Araştırma kapsamında, bilince yönelik iki ana kuram da karşılaştırmalı olarak test edildi:

  • Küresel Nöronal Çalışma Alanı (Global Neuronal Workspace) Teorisi, bilincin beynin ön kısmında oluştuğunu ve bu bölgeden tüm beyne yayıldığını savunuyor.

  • Entegre Bilgi Teorisi (Integrated Information Theory) ise bilincin, beynin çeşitli bölgeleri arasında gerçekleşen bilgi bütünleşmesiyle meydana geldiğini öne sürüyor.

Elde edilen bulgular, ikinci teorinin öngörülerini daha güçlü şekilde destekliyor. Bu çalışma, bilincin nörobiyolojik temellerine ışık tutarak bilim dünyasında yeni tartışmaların önünü açabilir.

Kaynak: haber merkezi