Ah ki, ah!
Ne kadar da ucuz oldu; şu "şerefsiz" kelimesinin, kıymet-i değeri!
Artık, siyasilerimizin pelesenk oldu; "şerefliysen, şerefsizsen" sözcüğü.
Bir âlem bu siyasiler!
12 Haziran seçimleriyle "revaç" aldı bu sözcük.
Özellikle siyasi parti liderleri ve milletvekilleri arasında gel-gitler oluşturdu?
Daha önce; hodri meydan. De hadi açıkla!
Açıklamazsan; Namertsin, açıklarsan Namert değilsin deniliyordu?
Ama şimdi;
Şerefliysen "açıkla", "açıklamazsan "şerefsizsin" diye!

* * *

Doğrusu,
Bu "alerjiye" neden olan, zamanla tepkiyi de körükleyen "siyasi ahlak", ayıbın da ötesinde!
Üstadın, ifadesiyle "rezillik" ihtiva eder hale gelindi!
"Ağızlarına pelesenk" yaptıkları, bu sözcük!
Aslında;
Siyasilerimizin ve siyasi alanlarımızın "vasat" ve siyaset üretemez hal-i durumuna delalet olduğu gibi ahlaki "yapısını da" ortaya koymaktadır!
Malum beceriksizlerin, iş bilmezlerin her daima bahaneleri hazırdır!
Ya önüne;
"Gelene" şu veya bu yönde, "bahane" üretir, ya da "sen bi yap ta göreyim" der!
Kaçak güreş misali!
Ama ahlaki çöküşüne "kılıf" oluşturma gayretkeşliğiyle; "karşısındakine" ahlak giysi giydirmekten de geri kalmaz.
Yazık.
Ama ne kadar derin bir yazık bu siyasetin "ahlaki" erozyonu!

* * *

Evet!
Siyasilerde bir bağımlılık yaratmış olacak ki; "şerefliysen, şerefsizsin" sözü!
Hani derler ya;
Ayakları taşa değse, karşısındakinden bilerek bu sözcüğü birleştirip, her tartışmada "al sana" diyorlar!
Bakın son haftalarda "sıkça" duyar hale geldik; "Şerefli ve şerefsiz" sözcüğünü.
Hele;
Başbakan Erdoğan'ın "Alman Vakıflarıyla" alakalı iddiaları gündemde getirmesi.
Kim, ne kadar bu vakıflardan para almış, nasıl yolsuzluğa bulaşılmış.
Hatta
Bu vakıflarla yapılan işbirliğiyle "kırsala" yüklü miktarda kapital nasıl gönderiliyor muş?
Tabi; Başbakan bunları "eldeki" istihbarı bilgilere dayalı aktarıyor.
Yani dayandığı ve delillendirdiği bir durum hâsıl ki "deklare" etti.

* * *

Yurtdışı gezisinde;
Bunu paylaştığı basın mensupları biraz ipin "uçunu" kaçırınca iş "şerefli-şerefsiz" polemiğine geldi.
Başbakan'ın
Bilahare konuya ilişkin açıklaması oldu; "açıklamam", cımbızlandı diye.
İşte,
Belge, işte doküman işte yargıda olanlar "deyip", noktaladı.
Ama ne diyeceksin;
Muhalefetin "siyasi aktörleri" sazan balığı marifetiyle, atıldılar söyleme yeni elbise biçerek?
Şerefliysen,
"İddiayı ortaya atıp bırakma, açıkla".
Yoksa!

* * *

Bakın Kılıçdaroğlu,
O gün Başbakan'a yüklenirken Deniz Feneri’nden söz etmişti.
"Köstebek" var diye!
Elimde de belge var?
Peki, "O bakan kim" denilince, günlerce öteledi.
Öyle ki,
Reyting sağlama babında televizyonların "az sonra" fragmanlarına döndü.
Günlerce;
Az sonra deyip, "en sonunda" geçtiğimiz hafta Salı günü açıklayacağım dedi.
Kılıçdaroğlu,
Salı günü Meclis grup toplantısında konuştu.
Tabi o da; "kamuoyunun" baskısıyla; "de açıkla" zorunluluğu noktasında köşeye sıkıştı...
Yok artık,
Lafı at sonra kaç misali.
Öyle bir hale geldi ki; gördü "Şerefli-şerefsiz" kartlarından biri gösterilebilinir diye!
İki gün önce;
Kameraları karşısında "köstebeği" açıklıyorum dedi.
Ve dedi ki;
"Deniz Feneri" köstebeği, Beşir Atalay!
Sadece bu!
Yani Atalay'ın makamından "Belediye'ye açılmış bir telefon var".
Başka da bir döne, bilgi ve belge yok.
Kör kuyuya taş atma misali.

* * *

Grup toplantısında;
Elindeki mavi dosyayı sallıyor Kılıçdaroğlu.
Herhangi bir belge,
Ve delil, ya da "işte görüşme" dokümanı, ihbarcılık vasfına dayalı bir veri yok.
Veyahut
Atalay şunu söylemiş diye bir "akl-i selim" delil ortaya koymuyor.
Anlayacağınız; içi boş!
Aslında;
Şunu derse "şerefli-şerefsiz" kartından kendini kurtarma, doğruluğuyla.
Evet,
Deniz Fener'i operasyonunda "İçişleri Bakanlığı"nda köstebek var!
O zaman, biraz inandırıcılık kazanır.
Çünkü bu iddia basına yansımış ve günlerce yazılmıştı.
Ama o da yok!
Batak bir hal-i durum içerisinde!

* * *

Düşünün;
Başkasına "Şerefliysen açıkla" diyorsun.
Ama kendin o şerefe nail olma noktasında çabası gösteremiyorsun.
Oysa "Şerefliysen açıkla" diyen birinin,
"Şerefliysen açıkla" çağrısına muhatap olmayacak türde davranması gerekmez mi?
Bilemiyorum.
Buna cevap verecek olan; "şerefli ve şerefsiz" polemiğinin muhatapları.
Zaten;
Onlar da ne hikmetse "sabah söylediklerini, öğleden sonra unutuyorlar".
Bu arada;
Atalay "köstebek" suçlamasına karşı soruyla verdiği bir cevap var.
Gizli olan dosya onun elinde. Bu telefonlarda kim kime ne söylemiş?" açıkla.
Kılıçdaroğlu'nun,
Kendisine iftira attığını söyleyen Atalay'ın şu sözü okkalı.
"Kendi onuruna düşkün olmayanlar, başkalarının onuru ile kolay oynarlar."
El hak!

* * *

Unutmadan,
Bir "şerefsizlik" polemiği dünkü Meclis oturumunda da yaşandı.
Bakın siyasilerin nasıl bir birlerine "karşı" teamülsüzlük içerisinde saygı gösterir halleri nasıl?
Hem de Meclis çatısı altında.
Meclis tutanaklarına geçen "polemiğin" muhtevasına bi bakalım.
Kim; hangi saygı ölçüsünde "kime" ne demiş?
Meclis kürsüsünde BDP'den Hasip Kaplan.
KCK tutuklamalarını eleştiriyor.
Ardından,
Siyasal iktidarı kast ederek gerilimli bir söz ediyor;
"Kürt halkı kazanımlarınızı bir günde yere indirebilir ve sizin iktidarınızı alaşağı edebilir."
Grup Başkanvekili Sağlam, Kaplan'ı uyarıyor.
Kaplan AK Partililere ise,
"Aklınızı başınıza toplayın. Eğer onlar teröristse ben de teröristim" diye çıkışıyor.
Kaplan'ın sözleri üzerine AK Parti sıralarından "mevzu ya" tuz biber mahiyetli çıkış;
"Zaten teröristsiniz"
Bu sözler üzerine Kaplan;
"Şerefsizlik etmeyin!
Kaplan'a,
Özür dilemesi noktasında her ne kadar ısrarcı olunuyorsa da.
Geri adım yok.

* * *

Velhasıl;
Siyasi ahlaktaki "erozyon" ve yaşanan vahim tahribatın nedeni nedir biliyor musunuz?
Siyasilerimizin,
Toplumdan ve toplumun değerlerinden uzak kalma gayretkeşliğidir...
Yoksa,
Toplumun değer ölçülerinde "şerefli-şerefsiz" vurgusu, ne yazılmıştır.
Ve ne de Kabulü mümkündür?
Evet,
Siyasiler toplumun önünde olan kişiler.
O zaman,
Tabanından gelen "değerleri" yaşamalı.
Yani,
Şeffaf, dürüst ve tabi ki "ahlaki" bütün olması gerektiği gibi, "aksi" davranışlardan da uzak durmalı.
Özen göstermelidir.
Yoksa,
Şerefin, şerefsizliği, şerefsizin şerefli hal-i 'pek' muteber olmaz, onlar için.
Dönme dolap gibi.
Eee.
Boşuna toplum olarak bizde tepinip durmuyor muyuz; ?
"Bu ülkenin hali ne olacak?" diye!
Aslında;
Bundan sonra söyleyebileceğimiz "muzdarip" hale yönelik ifademiz şu olmalı.
"Bu siyasilerin hali ne olacak?"
Hayırlı cumalar.

* * *

Bengi, Bir yıl dondurucuda!
Bengi Yıldız.
Nihayet, "siyasi cezası" kesildi.
Bodrum,
Kaçamağının bedeli 1 yıl uzaklaştırma.
Yani;
BDP'de bir yıl "dondurucuya" alındı.
Bu süre zarfında;
BDP çatısı altında "hiçbir hükmü" olmayacağı gibi.
Aktivitesi de olmayacak.

* * *

Peki, bir yıl sonra!
O zaman;
Disiplin kurulu "yeniden" durumunu görüşecek.
Tabi bu süre zarfında;
Sakın ola ikinci bir "bodrum" misali bir kaçamağa meyil vermemesi gerekir.
Karar,
Her ne kadar BDP tabanında "tam tatminkâr" değilse de.
Siyasi,
Anlamda "önem" arz edici, bir tavırdır.

Editör: Haber Merkezi