Selahaddin Eyyubi ismi anıldığında akıllara Kudüs gelir. Çünkü onun ismi bu mukaddes belde ile özdeşleşmiştir. Oysa Eyyubi'nin cihad anlayışı, sadece Kudüs ile sınırlı değildi. Hem dağınık olan İslam ümmetini birleştirme hem de zamanın küffarı haçlılara karşı toptan savaşma amacına matuftu. Kısacası Eyyubi'nin cihad anlayışı, yalnızca Kudüs'ü kurtarma amaçlı değil, kelime-i tevhidin yücelmesi içindi. Bu büyük amaca sadakatle bağlı kaldığından, Allah onu Kudüs gibi mukaddes bir beldenin fethi ile ödüllendirdi.

DAĞINIK İSLAM ÜMMETİ:

İslam tarihinde, Ümmete toplu olarak üç ana saldırı oldu diyebiliriz. Bunlardan birincisi Avrupalıların “Haçlı Seferleri” adı altında 1096-1244 yılları arasında 148 yıl sürdürdükleri saldırılardır.

İkinci toplu saldırı, üç aşağı beş yukarı, tam da Haçlıların def edildiği 1220'li yıllara denk gelen Moğol hücumlarıdır. Haçlılara karşı Selahaddin gibi bir komutan çıkaran İslam ümmeti, şehirleri tarumar eden Moğollara karşı uzun süre; “Direnmek boşunadır” anlayışıyla teslimiyetçi bir zihniyet sergiledi. Fakat bir süre sonra Memluklu Baybars tarih sahnesine çıktı ve 1260 yılında Ayn-ı Calud savaşında Moğollara yenilgiyi tattırdı.

Üçüncü saldırı ise Birinci Dünya Savaşından günümüze kadar süren modern haçlı seferleridir.  Kadın-erkek, yaşlı-genç, büyük-küçük demeden milyonlarca Müslümanı katleden, Amerika ve yandaşları tarafından sürdürülen modern haçlı seferleri helan devam etmektedir.

Müslümanları kıyımdan geçiren, fıtrata hücum eden, nesli bozan, ırzları kirleten, ekini ifsat ve hayvanları telef eden bu saldırılara karşı duracak çağdaş bir Selahaddin'e acilen ihtiyaç var. İyisi mi biz yeni Selahaddinler yetiştirmek için, eski Selahaddin'i birlikte tanıyalım.

KISA BİYOGRAFİSİ:

Şeddadi Kürtlerinin merkezi olan Duvin şehrindendirler. Ravâdiye aşiretine mensup Kürtlerdendi. Ravâdiye, Hezbaniye aşiretinin bir koludur. Babası Duvin'de doğmuştur. Dedesi Şâdi, Şirkûh ve Necmeddin Eyyub adlı oğullarıyla Irak'a yerleşmiş. İlk önce Bağdat, sonradan da Tikrit'e gitmişler. Burada karşımıza çıkan Selahaddin'in amcası Şirkûh, hem Haçlılara karşı vermiş olduğu mücadele ile ön plana çıkmakta hem de isminin taşıdığı anlam itibariyle de bir farklılık arz etmektedir. … ne kadar bu ismin anlamını “Dağ Aslanı” olarak verdiyse de, kanaatimce anlamının “Bilenmemiş, kör kılıç” olduğudur. Bilindiği gibi Kürtçe'de Kılıç “Şûr”dur. Bu kelime ince Kürtçe kullanan yerlerde “Şîr” diye geçer. “Kuh” ise bilenmemiş, kör anlamındadır. Bu nedenle Şirkûh'un, bilenmemiş kılıç anlamı taşıyabileceği kanaatindeyim. 

Eyyubi, 532/1038 yılında Tikrit'te doğdu. Ancak aile, Selahaddin'in doğduğu yıl Tikrit'ten Musul'a gitti. Burada Zengilerin hizmetine girdiler. Amcası Şirkûh ordu komutanlığına, babası Eyyüb ise Dımeşk valiliğine atandı. Böyle bir ortamda yetişen Selahaddin, kendini Haçlılarla mücadelesinin tam ortasında buldu. Sürekli olarak büyüklerinden Haçlıların Müslümanlara yaptıkları zulmü duyarak büyüdü. Bu durum onda Haçlılara karşı müthiş bir düşmanlık hissi oluşturdu. Bu his ileride Kudüs'ün kurtarılmasına vesile olacaktı.

Mısır üzerine yapılan seferlerde askeri dehasını sergileme fırsatı buldu. Amcası Şirkûh 564 yılında Kahire'ye girdi, Mısır'a vezir oldu. Şirkûh iki ay sonra ölünce, Selahaddin vezir oldu.  Daha sonra tüm Mısır'a hâkim olan Selahaddin, 567'de Fatımilere son vermiş oldu. Sonra Dımeşk'te mevcut bulunan kargaşadan dolayı Selahaddin buraya davet edildi. Dımeşk'e giden Selahaddin'in önünde iki büyük hedef vardı. Birincisi dağınık bulunan İslam ümmetini toparlamak, ikincisi ise Kudüs'ü, hatta tüm İslam coğrafyasını Haçlılardan temizlemek… Bu amaçla birçok beldeyi hâkimiyeti altına alan Selahaddin'i, Abbasi halifesi de tanımış oldu. Suriye ve Mısır'daki hâkimiyetinden sonra Fırat'ın Doğu tarafına geçen Selahaddin, bugün ki Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları ile uyuşan ve içinde Urfa, Harran, Rakka, Habur, Resulayn, Dara, Nusaybin gibi yerleşim yerlerini ihtiva eden el-Cezire şehirlerini aldı. 579/1183 yılında Halep'i ele geçirmesi Batılıların endişelenmesine sebebiyet verdi. Çünkü Halep, Kudüs'e açılan kapı niteliğindeydi.

Tam da bu noktada biraz gerilere gidip, Avrupalı barbarların Haçlı seferleri adı altında gerçekleştirdikleri katliamları bilmek icap ediyor. Bunları öğrendiğimizde Selahaddin'in nasıl bir misyon taşıdığını daha iyi anlayabiliriz.

BARBAR SALDIRILARIN BAŞLANGICI:

Papa II. Urbanus, Avrupalı halkları savaşmaya davet ederek, 27 Kasım 1095'te saldırıları başlatmış oldu. Pierre l'Hermite adındaki keşiş yalın ayak Fransa ve Almanya'yı dolaşarak halkı sefere davet etti. Bu sırada Anadolu Selçukilerinin başında Kılıç Arslan bulunuyordu. Haçlıları kardeşi Davud karşıladı. Davud (Kulan Arslan), bu Haçlı güruhunu topluca tuzağa düşürdü ve tamamına yakınını imha etti.

ESAS HAÇLI SEFERİ:

1096 yılında esas Haçlı ordusu Anadolu'ya geçti. Anadolu Selçukilerinin merkezi olan İznik'i hedeflerine almışlardı. Her ne kadar Kılıç Arslan savaştıysa da saldırı durdurulamadı.

İlerleyen güçler Urfa, Antakya ve Trablus'ta birer Kontluk kurduktan sonra 1099 yılında Kudüs Krallığını kurdular.

KATLİAM:

Tarihin tanıklık ettiği en büyük katliamlardan biri burada yaşandı. Müslümanlar Süleyman Mabedine sığınmışlardı. Ancak Haçlı zihniyetinde mabetlere sığınanları o mabedin hürmetine bağışlama gibi bir yücelik yoktu. O gün 70 bin Müslüman kılıçtan geçirildi.

Katliamın ufak bir özetini, Selman Özkan, Tarihte Bu Ay'ın 29. Sayısında Raşid Eren'in “Türkler'e Karşı Haçlı Seferleri” adlı kitabından alıntılayarak yapmış:

Elli ile yüz bin arasında bir mevcudu kalan haçlılar 15 Temmuz 1099'da Kudüs'e girdiler, bütün Kudüs'ü kana boyamışlardı. İlk hamlede yetmiş bin Müslüman'ın kılıçtan geçirildiği Kudüs'te, Cami-i Ömer'e sığınabilen ve içlerinde çok sayıda çocukla kadın bulunan insanlar dahi öldürüldü. Batılı kaynakların kendi itiraflarına göre; “Camii Ömer'deki İslam kanı, bir süvarinin dizlerine çıkacak dereceyi bulmuş ve sokaklar cesetlerle tıkanmıştır.”

HİTTİN ZAFERİ:

Ümmetin hem de kendi coğrafyasında, bunca katliamdan geçirildiği bu dönemde, Selahaddin gibi bir komutana ne kadar ihtiyaç hissedildiği ortada. Mısır, Suriye ve Irak ve el-Cezire'de büyük oranda ümmetin birliğini sağladı. Amcası Şirkûh ve Zengilerin Haçlılarla mücadelesini devam ettiren Selahaddin artık son darbeyi vurmak niyetindeydi.

Önce Mercu'l-Uyûn'a hareket eden Sultan, buradaki Beytü'l-Ahzân kalesini fethetti. Haçlıların isteği üzerine yapılan sulha rağmen, devam eden barbar saldırılar, hem İslam toprağına hem de kervanlarına zarar veriyordu. Bir de yeni bir haçlı kuvvetinin geldiğini duyan Selahaddin, bu kuvvetleri karşılamak için yola çıktı.

Hittin tepesine çekilerek burada savunmaya geçen Kral Guy ve Raymond, 4 Temmuz 1187 tarihinde çok büyük bir hezimet yaşadılar. Bu askerî zaferden sonra pek çok şehri peş peşe haçlılardan geri alan Sultan Selahaddin, sıranın Kudüs'e geldiğini anladı. Kudüs'ü kuşatan Selahaddin'den, Hittin Savaşı'nda büyük bir yıkım yaşayan Haçlılar aman dilemek zorunda kaldılar. Bu şekilde 2 Ekim 1187'de, Kudüs tekrar İslam coğrafyasına dâhil oldu.

ARAŞTIRMA - MEHMET GÜVEN ÖZER 

Editör: Haber Merkezi