Dijitalizm ya da makinelerin yükselişi, her ne derseniz deyin. Gerçek olan, başta cep telefonları olmak üzere akıllı cihazların hayatımızı resmen işgal ettiğidir.

Kendimizi bu cihazlardan soyutlamak veya hiç kullanmamak artık çözüm değil maalesef. Görünen o ki; bu akıllı cihazlar, ciddi anlamda aile yapımızı tehdit etmektedir. Bu tehlike, yaşam kalitemizden tutunda aile içi yozlaşmaya kadar hayatımızı etkilemektedir. Doğal yaşam şartlarından iyice uzaklaşan biz insanlar, artık nimet mi diyelim, külfet mi diyelim teknolojik aletlerin, bilhassa internetin kuşatıcı sarmalına mahkûm olmuş durumdayız.

Birey ve toplum ilişkilerimizi düzenleyen normlar, örf ve adetler sanal âlemin yanıltıcı ve ışıltılı dünyasına kurban gittiğine üzülerek şahit oluyoruz. Gerçekte içerisinde zaman geçirdiğimizde insan psikolojisi üzerinde gerçek rahatlama sağlayan doğal hayat döngüsü, yerini internetin sahte görüntülerine bırakmış durumda. Hissedip dokunmamız gereken taşı, toprağı, dereyi, ağacı ise maalesef sadece piknik alanlarında görüyoruz.

Dört duvar beton yığınları arasına sıkışıp kalan insan, bütün çözümleri cep telefonunun tuşları arasında bulmaya çalışıyor. Farkında olmamakla beraber aile içi huzurumuz yavaş yavaş kayboluyor. Bizleri birbirimize bağlayan sevgi ve saygı ilkeleri zaafa uğruyor.

Oysa insan için gerekli temel ahlak kuralları, kişilerin birbiri ile kurdukları yakın ve samimi ilişkilerle kazanılır. Sevgiyi hissetmeniz için karşınızdaki insanın gözlerinin içine bakarsınız. Bir yavrunun ellerini avuçladığınızda, dünyanın en mutlusu olur. Sıcak bir sohbet ortamı bütün sıkıntılarınızı alıp götürür. Beraber yenilen bir yemek, ağırlanan misafir yapılan hasta ziyareti, bir canlıyı beslemek ruhunuza anlamlar katar. Birisinin ihtiyacını gidermek sizleri mutlu eder. Bu durum yaratılış fıtratımıza kodlanmış gerekliliklerdir.

Üzülerek belirtelim ki aynı evde yaşayan anne baba ve çocuklar bile artık birbirleri ile diyalogu kesmiş durumda. Baba televizyonun başında, çocuk tablette, anne cep telefonu ile meşgul, gelen misafir kimin umurunda. Canı sıkılan, elini cebine atıp telefonunu çıkarıyor.

Sanal âlemde günün büyükçe bir vaktini geçiren çocuklar için gelecek kaygısı bir anlam ifade etmemektedir. Yaşadığı sanal âlem, ona gerçek hayatı sahte göstermektedir. Bazen oynadığı bir oyunun etkisinde kalarak insanlara saldırmakta bazen çirkin görüntülerin etkisinde kalarak ruhu kirlenmektedir. Bu şekilde büyüyen çocuklarımız karşılaştığı en küçük sorun karşısında çaresiz kalıp çözüm üretememektedir.

Hele ki; sosyal medya platformlarının yaptığı tahribatlar başlı başına araştırma konusu olacak kadar tehlikelidir. Yuvası dağılan binlerce genç evlilerimizin boşanma nedenleri incelendiğinde altında yatan sebeplerin sadakatsizlikler ve aldatmalar olduğu görülecektir. Maalesef bu sorunların başlangıç noktası sosyal medya üzerinden kurulan zehirli ilişkiler olduğu ortaya çıkmaktadır.

Hâsılı, yaşadığımız zaman dilimi bizim ve çocuklarımız için sanılanın aksine hiç olmadığı kadar tehlikelerle doludur.

Şikâyetimiz dijital dünyanın kötü yönleri kullanmak ile ilgilidir. Elbette iyi yönde kullanılırsa çokta büyük faydaları olacaktır.

Sonuç olarak bu dünyadan soyutlanamadığımıza göre onu doğru kullanmak ve kullandırmak zorundayız. Bilinçli tüketici olabilmeli ve tehlikeli olabilecek yayınlardan ve erişimlerden korunmalıyız. Bu konuda yazılan makaleleri okumalı ve içerik filtrelerini kullanmayı öğrenmeliyiz. İmkânlar dâhilinde doğaya çıkmalı, köye, su kenarlarına gidebilmeli, çocuklarımıza gerçek hayattaki güzellikleri yaşatmalıyız. Aile bağlarını güçlendirmeli misafir ağırlamaya ve misafirliğe gitmeyi sıklaştırmalıyız.

Tabi bunlardan önce çocuklarımıza yaşama gaye ve hedeflerini hissettirmeli ve onlara Yüce Yaradan'ı tanıtmalıyız. Kur'an ile bağ kurarak dini terbiyelerini almalarını sağlamalıyız.

Kökten çözüm müdür? Değil belki ama bu dünyanın zehirli oklarına karşı birkaç koruma kalkanının kuşanmış oluruz. Vesselam.