Sözde kadın haklarını savunma adına kutlamaların yapıldığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde  konuşan kadın yazar ve siyasetçiler, kadınlara en büyük değeri İslam dininin verdiğini söylediler.

Adalet Vural, 8 Mart tarihinin kutlama olarak değil, bir yas olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

“Bu kutlamalar mağdur kadınların ölümü üzerine yapılıyor”

New York'ta 129 kadının ölümünden sonra 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasının acı bir durum olduğunu kaydeden Vural, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü, New York'ta bir fabrikada çalışan 129 kadının hayatını kaybetmesinden sonra Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda kabul edilmiştir. Yani kadınların bugünkü gibi istismar edilmesi nedeniyle mağdur kadınların ölümü üzerine bu kutlamalar yıllardır yapılmaktadır. Ezilen insanların ezildiklerinin anısına özel bir günün tahsis edilmesi ne kadar da acıdır.” dedi.

 “İNSANLIK HAKLARIMIZI İSLAM KAİDELERİNDE ARAMALIYIZ”

‘Kadınlar günü kutlamaları, ezilen ve mağdur edilen kadının gasp edilmiş insanlık haklarına tepkisini birkaç slogana hapsetmektir' diyen Vural, “Bu, kadını bir obje olarak görenlerin ne kadar kötü bir zihniyetin esaretinde olduğunun göstergesidir. Ve bu, kadını kandırmaktır. Kadınlar olarak haklarımızı esaret zincirinden kurtarma yoluna gitmeliyiz. İnsanlık haklarımızı bu gibi yanlış yerlerde değil, İslam'da, İslam kaidelerinde aramalıyız. Kuran ve sünnete başvurmalıyız. Zira İslam, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını hiçbir nizamın, hiçbir sistemin, hiçbir yasanın veremediği bir makama yükseltmiştir.” şeklinde konuştu.

Bayanlara yönelik İslami yayım yapan Nisanur Dergisi Yazarı Aynur Sülün, kadın ve erkeklerin eşit olmamalarının üstünlük anlamına gelmediğini vurguladı.

“ERKEKLERİ AİLE İÇERİSİNDEKİ ROLÜNDEN SIYIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Kadın ve erkeklerin birbirlerinden farklı noktalarda üstün yaratıldığını kaydeden Sülün, “Kadın hakları savunucuları, Rabbimizin arzulamayın dediğini kadınlara arzulatmak üzerine çalışıyor. Onların dayatmalarıyla birçok yasa çıkartıldı. Yine de tatmin olmayışları, amaçlarının kadın hakları olmadığını, erkeklerin haklarını ellerinden almak olduğunu ispat ediyor. Erkekleri değersizleştirilmeye, aile içerisindeki rolünden sıyırmaya çalışıyorlar. Kadına şiddet bahanesiyle tüm erkeklerin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturuyorlar. Erkeğin söz sahibi olmasının kadını ezdiğini, kadının, kurtarılması gereken ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünü iddia ediyorlar. Özgürlük adı altında kadını erkeğin tüm yükünü omuzlamaya iterek kışkırtıyorlar. Fıtratında olmayan yöneticiliği arzulatarak erkekleştiriyorlar. Kadının nezaket, incelik, yumuşaklık, annelik gibi en yüce değerlerini elinden alıp ezilmesine, horlanmasına yol açıyorlar.” ifadelerini kullandı.

“KADIN BEDENİ NEDEN SÖMÜRÜLÜYOR?”

8 Mart'ın ‘mücadele eden kadının günü' olarak tanımlanmasına anlam veremediğine işaret eden Elif Yüksek ise, şunları söyledi:

“Aklım, ‘mücadele eden kadın' izahında takılı kaldı. Mücadele kelimesi, uğraşma, savaşma ve çatışma anlamlarına geliyor. Daha tafsilatlı izahıyla, ‘birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu çalışma ya da savaş olarak anlamlandırılmakta. Bazıları nasıl bir eşitlik istiyor? Bedeni mi, psikolojik mi yoksa hak ve hukuksal mı? Şayet hak ve hukuksal ise eşitlik adı altında kadın bedeni neden sömürülüyor?” Hamza Adiyaman

Editör: Haber Merkezi