Ülke olarak yaşadığımız hukuk garabetleri o kadar çok ki hangisine ne tepki vereceğimizi şaşırıyoruz. Zamanında İstiklal Mahkemelerinde verilen ‘sanığın idamına, tanıkların bilahare dinlenmesine’ kararları günümüzde de zaman zaman kendini göstermeye devam ediyor.

Kadına ‘pozitif ayrımcılık’ adı altında kadını erkeğe karşı sorumsuz ve hırçın bir şekle koyan, İstanbul Sözleşmesi gibi aileye ve topluma darbe vuran anlaşmalar ortadan kalkmış olsa da uygulamaları ve mağduriyetleri bitmiş değil. Sayısızca olayda ‘kadının beyanı esastır’ denilerek oluşturulan dosyalar ve yürütülen soruşturmalarda binlerce insan yalan ve iftira beyanlarla mağdur edildi. Birçok aile bu sebeple dağılırken, birçok kişi de kadınlarla olan anlaşmazlıklarında, haklı olmasına rağmen mahkemelerce kadının beyanı esas alınarak ya tutuklandı ya da tutuksuz yargılamalarla soruşturmaları sürüyor.

Daha bu mahkemelerin verdiği can yakan kararlar önümüzde duruyorken, şimdi de doktorun beyanı esas alınarak insanlar mağdur ediliyor. Birçok insan, hastanelerde doktorlarla olan münasebetlerinde doktorların ifadeleri dikkate alınarak mağdur ediliyor. Elbette sadece doktora karşı şiddete değil her türlü şiddete ve zulme karşıyız ancak sadece bir tarafın beyanıyla insanların yargılanmasına, mahkûm edilmesine de razı değiliz.

Geçtiğimiz gün 14 Mart’ta bir uzman çavuş ve doktor arasında yaşanan olay ve sonrasında sadece doktorun ifadeleri üzerinden değerlendirilen olay sonrası uzman çavuşa yönelik hakaretlerin ardı arkası kesilmedi. Hiçbir görgü tanığının ifadesi olmadan, hiçbir delil olmamasına rağmen sadece doktorun beyanı üzerine o asker önce görevden uzaklaştırıldı ardından da tutuklandı.

Yaşanan bunca hakaret, itham ve tutuklamadan sonra ortaya çıkan görüntüler herkesi şok etti. O gün yaşananlarla ilgili ortaya çıkan kamera görüntülerinde iddia edildiği gibi bir darp olayının olmadığı doktorun dediklerinin tamamen yalan olduğu da apaçık bir şekilde ortaya çıktı. Bir sosyal medya hesabından o gün yaşananlarla ilgili şu ifadelere yer verildi; “Uzman Çavuş apandist ağrısıyla hastaneye geliyor. Doktorla bir şekilde tartışıyor anlaşamayıp evraklarını da alıp başka bir hastaneye gitmek için aralarından ayrılıyor. O sırada bu doktor Uzman Çavuş'un arkasından saldırıyor ve boğazını sıkıyor. Uzman Çavuş ‘burada kamera yok mu?’ diye bağırıyor. Etrafta da diğer doktorlar ve sağlık görevlileri dahil 10'a yakın kişi var. İtişme sonrası saldırgan doktor polis çağırıyor ve mağdur şahıs polis tarafından hasta haliyle gözaltına alınıyor. Bu sırada saldırgan doktor asıl suçlu kendisi olmasına rağmen karaktersiz bir meslektaşına gidip yalan bir darp raporu alıyor. Bu sırada gözaltına alınan mağdur hasta hala apandist ağrısı çektiği için ifadesi bile alınamadan gözaltı sırasında tekrar ağırlaşıyor ve polisler tarafından aynı hastaneye tedavi için getiriliyor. Burada acil ameliyata alınıyor. Ameliyat sonrası taburcu edilirken iftira atan doktorlar tarafından bu Uzman Çavuş topluca protesto ediliyor.

Doktorlar olayı sosyal medyaya düşürüp kumpas kurdukları Uzman Çavuş'u tüm Türkiye'ye linç ettiriyorlar. Uzman Çavuş gözaltına alınmakla kalmayıp Jandarma Genel Komutanlığı tarafından da açığa alınıyor. Tüm bunlar olurken olaya şahit olan ve Uzman Çavuş'un suçsuz olduğunu, asıl saldıranın doktor olduğunu bilen en az 10 sağlık personeli var ama hiçbiri gerçeği söylemiyor. Uzman Çavuş aradan zaman geçtikten sonra yeniden rahatsızlanıyor ve başka bir hastanede ikinci kez ameliyata alınıyor. Önceki hastanedeki doktorlar ameliyatta Uzman Çavuş'un öldürülmesini bekliyor. Hatta ilk ameliyatta Uzman Çavuş'a bilinçli olarak bir şeyler yapıldığını ima ediyorlar. Doktorun Uzman Çavuş'a saldırdığını görüp susan doktorlar, sağlık görevlileri, saldırgan doktora uydurma darp raporu veren diğer doktor ve tüm bu kumpasa alet olup protesto eden doktorlar olmak üzere sağlık sisteminin tam ortasına düşmüş bir lağım var. Bu olay bugün ortaya çıkmasaydı kim bilir daha kaç kişinin hayatını karartacaklardı. Kim bilir bu şekilde daha kaç kişinin hayatını kararttılar. Bu kamera görüntüleri olmasaydı ne olacaktı!”

Enes Durmaz _ Doğruhaber Gazetesi