Deprem tahminleri konusunda kamuoyuna yansıyan farklı görüşleri eleştiren Prof. Dr. Tarhan, “Her uzman kendi bakış açısıyla konuşuyor. Oysa bu tür bilimsel görüş ayrılıkları, kamuoyu önünde değil, bilimsel toplantılar gibi uzmanlar arası ortamlarda ele alınmalı,” ifadelerini kullandı. Resmi kurumların, bu açıklamaları bilimsel verilerle değerlendirerek net, güven veren bir dille topluma aktarması gerektiğini vurguladı.
Deprem Psikolojisi Üç Aşamadan Oluşuyor
Tarhan, depremlere sadece jeolojik açıdan yaklaşmanın kaygıyı artırdığını belirterek, depremin psikolojik etkilerinin çok yönlü değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Deprem sonrası yaşanan ruhsal sürecin üç aşamada gerçekleştiğini belirten Tarhan, ilk 15 gün içerisinde ortaya çıkan akut stresin doğal olduğunu, bu sürecin dört haftayı aşması durumunda travma sonrası stres bozukluğu riskinin doğduğunu, sekiz haftayı geçmesi halinde ise mutlaka profesyonel destek alınması gerektiğini ifade etti.
Korku Kişilik Yapısına Göre Değişiyor
Deprem korkusunun kişiden kişiye değiştiğine dikkat çeken Tarhan, bazı bireylerin dışarıdan sakin görünse de içsel panik yaşayabileceğini, bu gibi durumlarda soğukkanlılığın bir savunma tepkisi olabileceğini dile getirdi. Ancak çözüm bulunmadığında bu durumun kronik strese dönüşebileceğini belirtti.
Güçlü Sistemler Kaygıyı Azaltıyor
Toplumda belirsizlik, çaresizlik ve umutsuzluk gibi duyguların deprem korkusunu artırdığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, Japonya örneğini vererek güçlü kriz yönetimi sistemlerinin bu korkunun etkilerini azaltmada önemli rol oynadığını söyledi.
İletişim Yetersizlikleri Krizi Derinleştiriyor
Deprem anlarında iletişim altyapısında yaşanan sorunlara da değinen Tarhan, internet ve telefon hatlarının çökmesinin ardından yalnızca özür dilendiğini, oysa devletin afet yönetiminde düzenleyici ve denetleyici rolünü daha etkin şekilde yerine getirmesi gerektiğini belirtti. “Vatandaşlar vergilerini ödüyor, karşılığında etkili kriz yönetimi bekliyorlar,” dedi.
Travma Sonrası Stres ve Toplumsal Etkiler
Toplumun zaten çalkantılı bir ruh haline sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, üzerine eklenen yeni stres faktörlerinin grup stresine, tartışmalara, hatta şiddet olaylarına neden olabileceğini ifade etti. Bu nedenle liderlerin güven verici, şeffaf bir tutum sergilemesinin büyük önem taşıdığını söyledi.
Kabul Egzersizleri ve Duygusal Destek Önerisi
Deprem korkusuyla başa çıkmada "Kabul ve Kararlılık Terapisi" yöntemlerinin etkili olabileceğini belirten Tarhan, nefes egzersizleri, olumlu düşünceye odaklanma, şükran duygusu geliştirme gibi tekniklerle zihinsel dayanıklılığın artırılabileceğini ifade etti. Ayrıca, sosyal temasın travma etkisini azaltıcı bir rol oynadığını ve aile bireyleriyle birlikte olmanın içgüdüsel bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.
Travma Sürecinde Çocuklara ve Gençlere Yaklaşım
Çocukların yaşlarına göre farklı şekillerde travmaya tepki verdiğini belirten Tarhan, 0-6 yaş grubundaki çocukların ebeveynlerine yakın olmalarının önemine vurgu yaptı. Daha büyük çocuklar için ise onları susturmak yerine duygularını ifade etmelerine izin verilmesinin faydalı olacağını söyledi. Ergenlerin ise bu dönemde kimlik ve anlam arayışına yöneldiğini, ailelerin onların fikirlerini önemseyerek sürece dahil etmeleri gerektiğini belirtti.
Toplumsal Anlam Arayışı ve Birlik Mesajı
Türkiye'nin tarih boyunca birçok krizden geçtiğini hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, geçmişteki mücadelelerden olduğu gibi bugün de yeni bir amaç etrafında birleşmenin toplumsal dayanıklılığı artıracağını vurguladı. “Krizler, daha büyük bir anlamı fark etme fırsatıdır. Bu süreçte kapsayıcı ve birleştirici bir toplumsal anlayışa ihtiyacımız var,” ifadelerini kullandı.
Gençlere Güven Verilmeli
Gençlerin kötü olmadığını, aksine masumiyet arayışı içinde olduklarını belirten Tarhan, onlara güven ve adalet duygusu aşılandığı takdirde pek çok toplumsal sorunun çözüme kavuşabileceğini sözlerine ekledi.