"Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehidliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab: 23)
 
ÖRNEK BİR ŞAHSİYET
Seyyid Kutub’u en güzel yukarıdaki ayet tanımlıyor. Gerçekten o, ayette belirtilen erlerden bir erdir. O öyle bir erdi ki; idama mahkûm edildiğinde, hata ettiğini ikrar ve Nasır’dan özür dilemeyi kabul ettiği takdirde idamdan kurtulacağı gibi tüm cezasının kaldırılacağı teklifine karşılık; “Eğer Allah’ın kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.” cevabını verdi.
 
KISACA HAYATI
Şehid Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır’ın Asyut Kasabasına bağlı Kaha köyünde dünyaya geldi. Fethi Yeken, Çağdaş Davet Önderleri adlı kitabında O’nun hayatını 4 ana bölüme ayırır. Birincisi doğumundan 1919’a kadar olan bölümdür. Bu dönemde Seyyid Kutub babasının terbiyesi altında yetişmekle birlikte köyündeki mektebe de devam etmektedir. Bu dönemde Kur’an’ı ezberledi.
 
İkinci dönem 1920 ile 1939 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönemde Kahire’ye gider, liseyi bitirdikten sonra Daru’l-Ulum’a devam eder. Buradan mezun olduktan sonra Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak görev alır. Daha sonra bu görevinden istifa eder. Bu dönemde kendisini yetiştirmeye çok önem verir ve hep okur.
 
Üçüncü dönem 1939-1951 yılları arasındadır. Hayatının İslam’a yöneliş dönemidir. İslami eserler vermeye başlar. Özellikle Kur’an’ın icaz yönüne ağırlık verir. Mısır toplum yapısının Batı değerlerine göre dizayn edilmesini tenkid edip, toplumun ıslahı için Müslümanların çalışması gerektiğini belirtir. Bunun Kur’an’ın bir emri (Sizden iyiliği emreden, kötülüğü sakındıran bir topluluk olsun, işte kurtuluşa erenler onlardır) olduğunu söyler ve bu anlamda davetçileri vazifeye çağırır.
1948 yılında “İslam’da Sosyal Adalet” kitabını yayınlayan Seyyid Kutub, bu eserinde gerçek sosyal adaletin İslam’da olduğunu vurguladı. 1949’da Amerika’ya gitti ve orada iki buçuk yıl kaldı. Bu dönemde Batı medeniyetinin ne kadar çürük olduğuna şahitlik etti. Kutub, Amerika’dayken İhvan hareketinin kurucusu Hasan El Benna şehid edildi. Amerikan basınının ve kamuoyunun El Benna’nın ölümünden duyduğu memnuniyeti yakından gördü ve bu onda daha büyük bir dönüşüme yol açtı. Batı’nın çirkin yüzü ile karşılaşan Seyyid Kutub için artık Mısır’a dönüp, Allah için davet günlerine başlamaktan başka çıkar yol yoktu.
 
1951 ile 1965 yılları O’nun hayatının dördüncü ve son bölümüdür. O artık tam bir davetçidir ve İhvan’ın ideologlarından biridir. Yazdığı yazılarda Laikliği yerden yere vuruyor ve İslam’ın bir din olarak insanların hem kişisel hayatını tanzim ettiğini, hem de toplumu ve devleti düzenleyen bir düşünce sistemi olduğunu, yani laiklerin devlet ile dinin ayrı ayrı şeyler olduğu şeklindeki ifadelerinin safsatadan başka bir şey olmadığını ispat ediyordu.
 
Seyyid Kutup bu dönemde İslam’a hayatını vakfetti. Bu dönemi hep bir cehd içinde geçirdi. 27 Kasım 1954’te Cemal Abdunnasır’a suikast girişimi yapıldı. Suikasttan İhvan sorumlu tutuldu. Birçok kişi ile birlikte Seyyid Kutub da tutuklandı. Kendisi için ağır imtihanlar dönemi de bu şekilde başlamış oldu. Dayanılması güç işkencelerden geçti. Cezaevinde kaldığı süre içinde yapılan işkencelerden dolayı ağır hastalıklar geçirdi. Hasta olmasına rağmen işkenceciler üzerine eğitilmiş köpekler salıyordu. Vücudunda işkence izleri olduğundan mahkemeyi izlemeye gelen insan hakları temsilcileri görmesin diye mahkemesi ertelendi. Toplam 15 yıl ceza aldı. 10 yıl cezaevinde kaldı. Irak Devlet Başkanı’nın ricası üzerine serbest bırakıldı.
 
Cezaevinden çıkan Seyyid Kutub, meşhur “Yoldaki İşaretler” adlı kitabını yayımlayınca tekrar tutuklandı. Bu sefer devlete karşı darbe yapma suçu ile yargılandı. 22 Ağustos 1966 tarihinde hakkında idam kararı alındı. Fethi Yeken’in yukarıda zikredilen kitabında yazıldığına göre, Seyyid Kutub idam kararını tebessüm ile karşıladı. O, Allah’a kavuşmanın mutluluğu içerisindeydi.
 
TEVHİDİ ANLAYIŞI
Seyyid Kutub, hemen hemen bütün eserlerinde tevhidi işledi. Kelime-i Tevhid’in bayraktarlığını yaptı. Eserlerinin özeti sayılan Yoldaki İşaretler isimli kitabı, İslami davanın hayata hâkim edilmesi yolundaki işaretleri belirliyordu. İdam kararının bu kitaptan ötürü verildiği söylendi. Yani fikirlerini kanı ile suluyordu.
 
O, beşeri sistemlerin insanları kula kul yaptığını, oysa Tevhidi anlayışın insanları kula kul olmaktan kurtarıp, Allah’a kul yaptığını belirtir. Tevhid’in en ayırıcı özelliğinin insanları hürleştirilmesi ve tüm kayıtlardan kurtarması olduğunu söyler.
 
EŞSİZ KUR’AN NESLİ
Kendisinin en harika makalelerinden biri olan “Eşsiz Kur’an Nesli” yine ismi geçen Yoldaki İşaretler isimli kitabında yayımlandı. Ashap ile günümüz Müslümanları arasında bir kıyas yapan Kutub, bizim eksikliklerimizi birkaç başlıkta topluyor ve şu soruyu soruyor: Davetin kaynağı Kur’an ve Peygamberin sünneti önümüzde. Sadece Allah elçisi fert olarak aramızda değil. Bütün sır burada mı? Oysa İslam dini kıyamet gününe kadar devam edecek evrensel bir dindir. İlk nesille bugünün neslinin anlayışında bir farklılık olmaması gerekir. Sahabe neslinin İslami anlayışı ile bizim İslami anlayışımız arasındaki mevcut farklılıkların sebeplerini şöylece sıralamaktadır:
 
1- İlk Kur’an neslinin beslendiği kaynak Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah (Sav)’ın uygulamasıydı. Zira Hz. Aişe validemiz, “O’nun ahlakı Kur’an idi” buyuruyor.
 
2- Sahabe-i kiram, Kur’an ve hadisleri bilgilerini artırmak, kültür dağarcıklarını geliştirmek, Kur’an tilavetinden müzikal bir zevk almak ya da dünyevi bir çıkar sağlamak amacıyla okumuyorlardı. Kısacası Ashap için Kur’an kültürel bir aktivite değildi. Onlar Kur’an’ı sadece öğrendiklerini yaşamak, hayatlarında uygulamak için öğreniyorlardı.
 
3- Sahabiler İslam’a girmekle cahiliyetin, küfrün tüm örf ve adetlerini, dünya görüşünü, İslam öncesi hayatın değerlerini arkalarında bırakıyorlardı. Herhangi bir fert Müslüman olduğunda cahiliye adetlerini tamamen terk etmeli, artık yepyeni bir hayata başlamalıdır.
 
TÜM İSLAM DÜNYASINI ETKİLEDİ
O, davayı tanıdıktan sonra bütün hayatını Kur’an’ı yaşayacak yeni bir neslin inşası için adadı. Çünkü ona göre Kur’an, pratik bir yaşam kitabıydı ve Müslüman bu kitaba Ashap gibi yaklaşmalıydı. Bu nedenle Allah’ın kitabının doğru bir şekilde anlaşılması için Fi Zilal-i Kur’an isimli tefsirini yazdı. Yazdıklarını hayatında pratize ettiği için kalplere hitap edebildi. Bu nedenle ismi tüm Dünya Müslümanları tarafından duyuldu. Şahadet ile ilgili ayetleri tefsir edip, bu uğurda en iflah olmaz işkencelere katlandıktan sonra idam edilerek şehid olması yazdıklarını akademik bir çalışma olmaktan çıkarıp, pratik uygulama düsturları haline getirdi.
 
Tüm İslami hareketler şöyle ya da böyle O’nun eserlerinden etkilendi. Hasan el-Benna ve O’nun eserleri Dünya Müslümanları için esin kaynağı oldu. Bu nedenle İhvan Dünya İslami hareketleri için model cemaat konumuna geldi.
 
Mehmet Emin Özmen / Doğruhaber
 
Editör: Haber Merkezi