O ZAMAN GAZETELERDE GEÇEN RESMİ GÖREVLİLER
O zamanın gazetelerinin aktardığına göre; Aşağı Salat köyü bölgesindeki çatışmada Faruk isimli çavuş yaralanmış ve Zülküf isimli bir jandarma da çatışmada hayatını kaybetmiştir. Diyarbakır’da Askeri tören yapıldı.
Bu operasyonda görevlendirilmiş idari ve askeri personel ise;
Diyarbakır Vali vekili Kazım Demirer, müfreze komutanı Binbaşı Hamdi, Merkez bölük komutanı Yüzbaşı Hulusi,
Bismil Jandarma komutanı Yüzbaşı Salih zeki,
Sinan nahiye müdürü Hakkı Bey, Diyarbakır Merkez Karakol komutanı Faruk, Göçmen Nasuh, jandarma ve köy milisleri yer almıştır.
Bu guruptan sağ kurtulanlar; mahlas ismi Serreş olan Mardin Bağustan köyünden Mehmed Ali ve gazetelerde ismi Balıkkesirli kaçak Ziya olarak geçen Yüzbaşı Ziya’dır.
Bakustanlı Serreş, Kuzey Irak Kürt yönetiminde gazeteci olan Davut Baxistanî’nin babasıdır. Yaralı yakalanan Serreş, Diyarbakır İçkale’deki hapishanede tutukluyken 1948’de bir yolunu bulup kaçtı ve sınır hattın öte tarafına kaçtı.
ŞEYH MEHMETCAN ÜZÜNTÜSÜ VE AĞLAMASI
Şeyh Mehmetcan oğlu Salıh Türkçe bildiği için Askerlerle birlikte cesedin yanına gitmişti.
Salıh Babasına dediki; üstünde herhangi bir nüfus cüzdanı çıkmadı fakat bir mühür çıktı ve üzerinde “Palewî Şeyh Abdurrahim” yazıyordu. Bunu söylediğimde babam birden ağlamaya başladı, onunla birlikte oturan cemaat üyeleri de üzüldü ve hayretteler içinde babama bakıyordular.
Babam içlenip biraz rahat nefes aldıktan sonra, cemaatte oturanlar merakla dönüp ona sordular: Şeyhim hayrola, o adam kimdir, onu tanıyor musun? Babam cevaben dönüp o an cemaatte bulunanlara dedi: Siz onun kim olduğunu biliyor musunuz, O, Şeyh Said Efendi’nin kardeşi Şeyh Abdurrahim’dir.
Uğur Mumcu’nun yazdığına göre, “Şeyh Abdurrahim’in üzerinde Dersim’le ilgili belgeler de bulunmuştur.”
Peki Silahlı grubu ihbar eden Yüzbaşı Ziya kimdir?
Son Posta gazetesinin yazdığına göre ise, Ziya aslen Balıkkesirli’dir. Yüzbaşı Ziya kürtçe ve Türkçe’yi iyi konuşur. Mevzubahis gurubun teşkilatlanması için ilk toplantı Şam’da olmuş. “Şam’da yapılan bu toplantıya katılanlardan biri de Ziya’dır ve Şeyh Abdurrahim Ziya’yı bu toplantıda tanımış.
Dönemin siyasi iktidarının tek tip gazetelerinde yazılana göre; Yüzbaşı Ziya, aslen Balıkkesirlidir. Mahkemesi nedeniyle amirleri onu trenle Diyarbakır’a doğru göndermişler ancak o Müslimi’ye istasyonunda inerek Hat’ın öte tarafına (Suriye’ye) kaçmış.
Dolayısıyla resmi söylem ve basında o “kaçak Ziya” olarak adlandırılır. Gerçek “ismi Yıldırım Ziya Belnetepe’dir, 1319 (1903) yılında İzmit’te doğmuş ve babası Mehmet Tenziloğlu’dur.”
Adliye ve Millî Müdafaa vekillerinin huzurlarile yapılan tedkikat neticesinde Yıldırım Ziya Belentepe’nin Yedinci kolordu askerî mahkemesinin 130 esas ve 230 karar sayılı ve 20 ikinci kânun 1937 günlü karar ile bir sene altı ay ve 20 gün hapsine ve ordudan ihraç cezalarına mahkûm bulunduğu ve bu kararın katiyet kesbettiği (kazandığı) ve ölüme sebebiyet vermek ve yabancı memlekete kaçmak ve usulsüz şikâyette bulunmak suçlarından dolayı da hakkında takibat yapılmakta olduğu anlaşılmıştır.
Affı tasvip edilen Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin affına dair çıkartılan hususi kanunda şöyle yazar:
“Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin mahkûm olduğu cezanın affı hakkında kanun lâyihası
Madde 1- İzmitli 319 doğumlu Mehmed Tenziloğlu Yüzbaşı Yıldırım Ziya Belentepe’nin mahkûm bulunduğu bir sene altı ay ve yirmi gün hapis ve ordudan ihraç cezası hukukî neticelere de şamil olmak üzere affedilmiştir.”
Affedilmesine dair kanunun çıkartılmasıyla birlikte görevine iade edilmiş ve yaklaşık iki yıl daha çalıştıktan sonra, 9 Aralık 1940’ta takavut edilmiştir.
Sonuç olarak, dönemin Milli Savunma Bakanlığı’nın böyle bir şahsın affının gerekliliğine dair tezkeresi ve bizatihi bakanın kendisinin mevzubahis şahısla ilgili şifahi izahatı, ne derece önemli ve özel bir görev başardığının kanıtıdır.