Takvim yaprakları 5 Temmuz 1993'ü gösterdiğinde Türkiye'de tarihin en karanlık günlerinden biri olan Başbağlar Katliamı yaşandı.

Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamlarından biri olan Başbağlar katliamının üzerinden tam 31 yıl geçti.

2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Pir Sultan Abdal'ı anma etkinlikleri için kente gidenleri hedef alan saldırıdan 3 gün sonra Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne silahlı bir grup tarafından baskın ve katliam gerçekleştirildi.

Köyün giriş çıkışları tutuldu

1993'ün 5 Temmuz Pazartesi akşamında 20.00'de başlayan katliam, saat 22.00'ye kadar sürdü. Köyün giriş çıkışları tutuldu. Gece 01.00 sularında Başpınar Jandarma Karakolu'na haber verildiği halde, ihbara itibar edilmedi.

Sabah 05.00 sıralarında komşu köye sığınan bir vatandaşın, İstanbul'daki oğlunu, oğlunun da Kemaliye Kaymakamını aramasıyla devlet olaydan haberdar oldu.

Lav silahları, el bombaları, dinamit ve yanıcı kimyasallarla yakıldı

Köylülerin kendi imkânları ile yaptırdığı okul, cami, köy odaları, imam evi, mahalle odaları, öğretmen lojmanı, yüzlerce hayvan, 5 araç ve 191 ev; lav silahları, el bombaları, dinamit ve yanıcı kimyasallarla yakıldı.

Erkekleri kurşuna dizdiler

Ezanın okunduğu sırada camiye giren silahlı kişiler, cemaati zorla dışarı çıkardı. Bir buçuk saat propagandadan sonra tüm erkekler kurşuna dizildi, 29 kişi katledildi.

Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu, köy camii, halkevi yakıldı. Evlerde saklanan 1'i kadın 4 kişi de yakılarak katledildi.

"Sivas'ın intikamı alındı" diyorlardı

33 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Başbağlar katliamını isim isim kimin yaptığı belirlenemese de katliamı yapan zihniyet belliydi ve 2 Temmuz'da Madımak'a misillemede bulunulduğu son derece aşikârdı.

Çünkü köylüleri meydanda toplayıp 1,5 saat propaganda yapan ve halkı kurşuna dizen katiller, "Sivas'ın intikamı alındı" diyorlardı.

PKK katliamı üstlendi

PKK'nin İmralı Cezaevi'ndeki yöneticisi Abdullah Öcalan yargılandığı sırada mahkemedeki ifadesinde, saldırının PKK'li "Doktor Baran" tarafından düzenlendiğini söylemişti.

Dönemin valisi olaydan haberdar olduktan sonra olayın failleri yakalandı. Ancak olayın failleri bu kez yargı tarafından serbest bırakıldı.

Başbağlar katliamı ile ilgili açılan dava önce sulandırıldı. Sonra dava dosyası İzmir'e alındı. 24 duruşma sonra bu davalardan da bir sonuç çıkmadı.

İşin en ilginç yanı Sivas Davası'nda olaylara karışmadıkları halde ölen 33 kişinin kısası alınır gibi 33 masum insan hunharca katledilmişti.

5 kişi yakılarak öldürüldü

2 Temmuz 1993'te yaşanan Sivas Madımak olayından üç gün sonra Başbağlar köyünde 29 kişi kurşuna dizilmiş, köye baskın sırasında evlerinde bulunan Nazife Baltacı ve 13 yaşındaki oğlu İbrahim Baltacı ile Nurettin Aydın, Şakir Aydınlı ve Süleyman Orhan yakılarak katledilmişti.

Mağdurların kanının yerde kalması ise mazlum ailelerin acısını ikiye katladı. Yakınlarını kaybeden ve katliamdan sağ kurtulabilen köylüler, adalet istediklerini belirterek şehitlerinin kanının hâlâ yerde olduğunu dile getiriyor.

Katliamın acısının ilk günkü gibi taze olduğu köyde, öldürülen 33 masum her yıl katliamın yıl dönümünde törenle anılıyor.

Katliam günü ABD helikopteri, Başbağlar semalarında görüldü

Katliama ilişkin en çarpıcı bilgi ise 25 yıl sonra 2018'de Başbağlar köyünün dernek başkanından geldi.

Başbağlar Köyü Derneği Başkanı Mehmet Ali Dikkaya, katliamın yaşandığı 5 Temmuz 1993 günü OHAL kapsamında olmadığı halde Başbağlar semalarında ABD helikopterlerinin uçtuğunu söyledi.

Dikkaya, soruşturmanın Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından yeniden açılması gerektiğini belirterek, "Sivas ve Başbağlar olaylarının birlikte planladığını düşünüyoruz. Alevi-Sünni çatışması çıkartılmak istendi. Cenazelerimizin üzerine üç bildiri bırakıldı. Bildirilerde; 'Sivas ve Dersim'in intikamı alındı.' ifadeleri yer aldı. 5 Temmuz 1993'te ABD'nin oluşturduğu Çekiç Güç'ün, Başbağlar semalarında ne işi vardı? Başbağlar, OHAL dışında bir köy olmasına rağmen Çekiç Güç helikopteri olay günü Başbağlar semalarındaydı." dedi.

"Katliamı gerçekleştirenler köyü iyi biliyorlardı"

Baskın sıradan bir baskın değildi. Sanki katliamı gerçekleştirenler daha önce köye birkaç defa gelmişlerdi.

Köyü ve köyde yaşayanları biliyorlardı ve ne tesadüf ki İstanbul'dan köye tatil için gelen misafirlerin bulundukları evleri dahi tespit etmişle ve "Siz İstanbul Karagümrük'ten geldiniz" diyorlardı.

Katliamın görgü tanıkları anlatıyor

Saldırıdan kurtulanlardan 60'lı yaşlardaki Hakkı Keskin, silahlı kişilerin tüm erkekleri köy meydanında toplayarak silahla taradıklarını, kendisinin ise kaçarak kurtulabildiğini anlatıyor.

Hakkı Keskin, silahlı kişilerin köyden topladığı kadınlara şu konuşmayı yaptığını aktarıyordu:

"Siz Sivas'ta Kürt halkının temsilcilerini katlettiniz. Biz de sizin erkeklerinizi cezalandıracağız. 1938'de Dersim'de yaptığınız katliamların hesabını da soracağız. Bütün erkeklerinizi öldüreceğiz"

Katliamın görgü tanığı olan köy sakinlerinden biri, şöyle anlatıyor:

"Akşam namazına duracaktık ki torunum geldi. Anarşistlerin köyü bastığını söyledi. Ben de hemen kapıyı kapattım. Kapıyı kapatırken beni gördüler. Gelip kapıyı açmamı istediler. Ama ben kapıyı açmadım. Dönüp gittiler. Biz namazımızı kılıp dua etmeye başladık.

Pencereden baktım ki komşunun kapısını kırıp evdeki erkeği dışarı çıkardılar. Bir adamı başına diktiler. Tüfeği dayadılar ve beklemeye başladılar. Birkaç kişi geldi, bizim kapıyı kırıp içeri girdiler ve evde erkek olup olmadığını sordular.

Erkeklerin evde olmadığını söyleyince evin içine girdiler. O sırada yanımda bulunan parayı onlara doğru uzattım, belki parayı alır da bir şey yapmadan çekip giderler diye. Parayı aldılar, tüfeğin ucuyla beni, gelinimi, torunumu iterek dışarı çıkmamızı istediler.

Çıkarken geri döndüm ki odaya bomba koyuyorlar. Dışarı çıktıktan sonra evi ateşe verdiler. Beni götürürlerken itip kaktılar. Hasta ve yaşlı olduğumu söylediysem de beni sürüklediler. Kadınların toplandığı yere götürdüler. Etrafımıza bomba koydular. Bir taraftan da evleri ve arabaları yaktılar."

Köyde bulunan kadınlardan F.P. yaşadıklarını şöyle aktardı:

"Militanlar, kapının önünden ismen çağırıyorlardı köyün insanlarını. 'Selim Pato, sen gel.' dediler. Görümcemin oğluna, 'Recep sen de gel.' dediler. 'Doğruca camiye..' dediler.

Ben içeride pencerenin önünde oturmuş dinliyordum. Birkaç militan sokaklara dizildi. A.C'yi çağırdı. Bu adam yanımızdaki ilçenin köyünde oturuyordu. Bizde tırpan yapıyordu. Onu görünce hayrete düştüm. Daha sonradan biz kadın ve çocukları da topladılar. Derenin yanında toplandık. Başımıza bir kız, bir erkek militan koydular. Erkekleri de öbür tarafa topladılar."

Köy sakinlerinden G.D ise, olanları şöyle aktarıyor:

"Biz kadınları topladıkları yerde havaya uçuracaklarmış, Allah kurtardı bizi. Dereye topladıklarında yanımıza bir şey koydular. Biz telsiz var sanıyoruz. Ne konuştuğumuzu dinlemek için telsiz koydular sanıyoruz. Aramızda sessiz sessiz konuşuyoruz. Meğer bombaymış. Dereden çıkmışız, bomba patlamış.

Köyün erkekleri öte tarafta kurşuna dizilirken, kadınlar ve çocuklar dere kenarında, yanlarına konan bombadan habersiz. Militanlar köyü terk ettikten sonra dereden ayrılıyorlar. Ayrılmasalar, köydeki erkeklerin akıbetine kadın ve çocuklar da uğrayacaktı.

Militanlar, sloganlar atarak kanlı eylemlerini gerçekleştirdiler. Kadınların ve çocukların ağlaşmaları ve köyün tamamen yanması onlara adeta büyük bir zevk veriyordu."

Kaynak: İLKHA