İşte 54 Yıl önce, Bismil merkez nufüsü merkez 9.400 kişi, kırsal köyler 36.000 kişi toplam 45.400 nüfusu vardı. 

Yıl 2024 kırsal Nufüs Bismil merkeze geldi. Bismil merkez 70.000 nüfusa ulaştı. 54 yıl önce Bismil merkez nüfusu çok azdı. 

Bismil’de köyün illeri geleni eskiden mahkum besliyorlardı. Amaç kimi sevmiyorsalar onları dövdürmek. Birde o zaman köylerde güçlü olmak için çok çocuk doğuruyorlardı. 

İşte Bismil’in 54 Yıl Önceki Durumunu Anlatan Bir Yazı

Bismil, Diyarbakır’a bağlı bir ilçe. Bismil’e bağlı 96 muhtarlık var. Bunlara mezralar (muhtarlığa bağlı olan daha küçük yerleşme noktaları) da eklediğinde, yerleşme yerlerinin sayısı 120-130’a varmakta. 

Köyler iki bölüme ayrılabilir: Dağ köyleri’ ve ova köyleri. Halk geçimini tahıl üretiminden sağlamaktadır. 

Ekilebilir toprak miktarı bir milyon dönümün üstündedir.

I M G 2239

O zamanın, Bismil kaymakamı Birgi Yaşar Çağlaşan’ın dediğine bakılırsa, ilçede asayişsizlik diye birşey yok: Eşkiya, çevreyi sürekli tedirgin eden bir çete hiç olmamış. Yalnız. adam vuran birkaç kişiyle bazı hırsızlar ve birkaç da asker kaçağı varmış. Bunların çoğu kendiliğinden teslim olmuş. 

Toprakların bir kısmı ağaların elinde. Ovaya traktör ve diğer tarım makinaları girmesine rağmen ….

Yine Bismil'deki kavgaların, adam vurmaların bir tek ne­deni var: Toprak. Bir yandan ağa toprakları on binlerce dönü­mü bulurken, bir yandan da ağalar hazine topraklarına el atmış­lar. Bir milyon dönümü aşan toprağın yüzde 80'i ihtilaflı. Bu ihtilaflı durumu da, şimdilik bir tek şey çözümlüyor: 

SİLAHLI FEDAİ BESLİYORLAR 

Yıldırmak. Bu yüzden bütün Bismil hatta bütün Doğu ve Güneydoğu'da herkes, ağaların silahlı fedai beslediğini bilmekte. Asayişsiz­liğin tek nedeni toprak demiştik. Ağalar, köylülerin toprak ta­leplerini mahkûm besleyerek durduruyorlar. Belli bölgeler, bu mahkûmlarca ağa adına korunuyor. Bu durum politikaya, se­çimlere de yansıyor. Nitekim gazeteler Şaki Özbay'ın filan parti için, Hamido'nun falan parti için çalıştığını yazıp durdular.

Son aylarda yapılan komando baskını sırasında ağa köy­lerine özellikle dokunulmamış. Ferman Ağa'nın köyünde söz­de arama yapılmış ve hiçbir şey bulunamamış. Köylülerin bir şikâyet nedeni de bu. "Ağa'nın silahı var, elinden alınmaz, bas­kı yapılmaz. Ama bizde silah olmadığı hâlde işkence yapılır."

Komandolar, ellerinde Bakanlar Kurulu'ndan arama ve işkence etme kararı olduğunu söylüyorlar. Bu kararı bugüne kadar gören olmamış. Eğer gerçekten böyle bir karar varsa, tam bir baskı, yıl­dırma ve terör havası yaratma; orduyu ağaların yanındaymış gibi gösterme çabası var.

(Bismil'in Göçmen Kahvesi'nden Mustafa Bulut, koman­doların kahveye gelişini anlatıyor: "Komandolar kahveye gel­diler. Benim silahla, adam öldürmeyle herhangi bir ilgim yok. Bismil'in içinde kahve işletmekteyim. 'Buyrun!' dedim. Demez olaydım. Başladılar bana küfretmeye. Benim dayım da komando üsteğmeni. İyi bir insan. Bunu söyledim. 'Suçum ne?' dedim. Tartaklayıp daha beter küfrettiler. Bir sürü adam vardı kahvede. Onurum kırıldı. Gözlerim doldu. Dayımdan bile nefret etmeye başladım. Yazık değil mi, biz de bu memleketin insanlarıyız.")

Komandolar, Kenberli Köyü'ne giderler. Köyde bir ortao­kul mezunu var; Adnan Aktepe. Pırıl pırıl, uyanık bir genç. Türkiye'nin ne durumda olduğunu kavramış. Kurtuluş için ça­reler düşünmekte, araştırmakta, okumakta. Kenberli, ağa köyü.

Adnan fakir, ortaokuldan sonra okuyamamış. Komandolar köye gitmeden ağalar Adnan'ı duyurmuşlar. Adnan sorulmuş. Gelmiş. Getir silahını demişler. Yok, deyince başlamışlar dövmeye. Biz gittiğimizde elleri parça parça idi. Vücudunda morartılar vardı. Sonunda köyde silah bulamazlar.

Köylünün mahkûmlara ve ağanın adamlarına karşı silah­lanmaları olağan bir şey. Ağanın adamları, ağanın çıkarları için gözlerini kırpmadan adam öldürüyorlar, soygun yapıyorlar. İda­ri makamlarsa buna seyirci kalıyor. Köylüler bütün baskılan sır saklar gibi saklıyorlar.

(Aşağı Salat'tan Halil Toptaş: "Ağaların fedaisi mahkûmlar, belli bölgeleri diğer mahkûmlara ve köylülere karşı koruyorlar. Bunun yanında baskılar bize geliyor ve kuru yanmadan yaşı yakı­yorlar. Komandolar bizim köye de geldiler. Hepimizi içtima etti­ler. Sonra koşturup güldüler. Ardından da başladılar dayak atma­ya. Anlamıyorum bir türlü. Bu nasıl iş, bu nasıl hükümet, bu nasıl düzen? Komandolar bekçiden su istediler. Bekçi suyu getirince başından aşağı döküp gülüştüler. Bekçi suçumuz ne deyince, '....... su getirecek bir tek sen mi kaldın?' dediler.")

Bunların yanında gübre ve tohum yolsuzlukları ayyuka çık­mıştır. Örneğin, geçen sene gübre dağıtımı yüzünden halk yol­suzluk iddiasında bulunmuş. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü'ne başvurmuş. Banka Müdür Muavini Bahattin şimdi Palu'da ve Belediye Başkanı Necip Aslan ile adam kayırdıkları, gübreyi ka­patıp karaborsa yaptıkları söylenmiş. Müfettişler gelmiş. Sonun­da hiçbir şey çıkmamış. 

Tepecik, Aralık Köyü'nün hakkı olan 25 ton tohumluk buğday, toprakla hiç ilgisi olmayan üç kişiye veril­miş. Valiye yapılanan müracaattan bir sonuç alınamamıştır. Sonra tohumluğu Necip Aslan'la Banka Müdür Muavini satmışlar. Ma­aşı dışında hiçbir geliri olmayan Ziraat Bankası Müdür Muavini 150 liraya bir kamyon ve iki kat satın almıştır.

(Aralık Köyü Muhtarı Ali Budak anlatıyor: "Bizim köy­den Obalı Köyü'ne giden bir çocuğu yoldan çeviriyorlar. Saat sabahın 4:30'u. Hava sisli, alabildiğine soğuk. Bizi evden çı­karttılar. Beni köyün dışına götürüp mahkûm ve silah olup olma­dığını sordular. Kadınları camiye doldurdular. Bizi de bir araya topladılar. Hepimizi aradılar. Köyü didik didik ettiler, hiçbir şey bulamadılar. Subaylar görmedi ama erler bizi dövdüler.")

Bekir Cengiz, yaşlı ve kulakları ağır işiten bir çerçi. Köyle­re incik boncuk satarak ekmek parası çıkarmaya çalışıyor. Yol­da komandolar Bekir Cengiz'i görüyorlar. "Dur!" diyorlar. Bekir Cengiz duymuyor ve yoluna devam ediyor. Hızlanarak yetişiyorlar. Ve Bekir Cengiz'i feci şekilde dövüyorlar.

Molla Feyyat Köyü'nde herkesin toprağı var. Köyün ağası olmadığından "hükümet kapısı"nda itibarı yok, koruyucusu yok. Komandolar köylüleri bir araya toplarlar, köyü ararlar. Hiçbir şey bulamayınca başlarlar köylüleri dövmeye. "Niye silahınız yok!" diye. Bir köylü, "Silahın olsa bir türlü olmasa bir türlü!" diyordu.

HELAL OLSUN İMAMA 

Mezrakebir Köyü'nde de köy imamına kimde silah oldu­ğunu soruyorlar. İmam bilmediğini, bilse de zaten söylemeye­ceğini, bir din adamına ispiyonculuğun yakışmadığını söylüyor. Bunun üzerine köylüleri dereye götürüp çamura yatırıyorlar. Yatmayanları da zorla yatırıp sırtında tepiniyorlar.

NOT: Bu yazı Mayıs 1970 tarihli Aydınlık Sosyalist Dergisinin 19. sayısında bazı bölümleri alıntı yapılmıştır. 

Kaynak: Haber Merkezi