Medyadaki yayınların, özellikle çirkin olayların toplumda normalleştirilmesini eleştiren Tessep Dönem Başkanı Bildane Kurtaran, “Bu ahlâksız dizi ve yapımların insanları ve toplumu ne hâle getirdiği ortadadır. Çünkü, kulağın duyduğuna beyin ikna oluyor, gözün gördüğüne gönül alışıyor, alıştığı yere doğru da hızla kayıyor. Üstelik bu kayma toplumun her kesiminden insanın maruz kaldığı bir medeniyet kaymasıdır.” ifadelerini kullandı.

Televizyon ve özellikle sosyal medya aracılığıyla her türlü kanlı, silahlı, ahlaksız ve çarpık ilişkinin hiçbir sınır olmadan yayınlanması toplumun büyük bir darbe almasına neden oluyor. Özellikle denetimsiz sosyal medya araçlarında yayınlanan içerikler toplumsal kutuplaşmanın da temelini oluşturuyor. Daha önce çok kötü görülen olaylar ve ilişkilerin, defalarca ve hiçbir sınır olmadan gösterilmesi haliyle insanlarda alışmayı da beraberinde getiriyor. Kamuoyu, medyada yaşanan bu çarpıklığın ve kötüye aracılık etmesi özelliğinin önüne geçilmesi çağrısında bulunuyor. Konuyla ilgili gazetemize değerlendirmelerde bulunan Tessep Dönem Başkanı Bildane Kurtaran, “Medya toplumları yöneten, yönlendiren çok büyük bir güç. Dolayısıyla bu güç hayra da şerre de kullanılsa bir şekilde toplumun kahir ekseriyetini etkisi altına alma gücüne sahip. Zira yaşadığımız zamanda medya ve insan ilişkileri çok iç içe. İnsanlar medyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor ve medyanın oluşturduğu algoritmalar üzerinden hayatlarına yön veriyorlar. Hâl böyle olunca sosyolojik ve psikolojik açıdan medyanın fert ve toplum üzerindeki etkisi gün geçtikçe daha da çok önem kazanıyor. Buna paralel olarak medyanın kullandığı dil, öne çıkardığı haberler, işlediği konular, özendirdiği alanlar, yaşanmış olaylar üzerinden iyi veya kötü olarak örneklendirdiği hayatlar bir şekilde insanlar üzerinde manipülasyon etkisi oluşturuyor.” ifadelerini kullandı.

BİRÇOK YÜZ KIZARTICI SUÇ GAYET SIRADAN BİR ŞEYMİŞ GİBİ SERVİS EDİLEBİLİYOR

Toplumsal hassasiyetin zedelendiğine dikkat çeken Kurtaran, “Bu nedenle medya organlarının, ucu insana ve toplumsal hayata dokunan her konuda hassasiyet sahibi, erdemli ve ilkeli bir duruş sergilemesi gerekirken, maalesef ki böyle genelde bu böyle olmuyor. Birçok yüz kızartıcı suç, yüzler kızarmadan gayet sıradan bir şeymiş gibi servis edilebiliyor. Manevi değerlere, toplumun hassasiyetlerine, müspet anlamdaki geleneklerine ters gelen çoğu anormal olaylar, normal olaylarmış gibi- reyting kaygılı gündüz kuşaklarının vitrinlerinde kendine yer buluyor. Böylece insanlar duydukları, gördükleri ahlâk dışı birçok vakayı sıradan görmeye başlıyor. Sıradanlaşma evresinden sonra kanıksama süreci devreye giriyor. Kanıksamadan sonra da hassasiyet ve duyarlılık hızla eriyor. Toplumda manevî ve ahlâkî konularda bir dejenerasyon hakim oluyor.” şeklinde konuştu.

ahlaksizligi-ozendiren-tv-programlari-manevi-degerleri-tehdit-eden-batakliga-donustu1601359768.jpg

SUÇ ORANLARININ ARTMASINDA MEDYANIN ETKİSİ ÇOK BÜYÜK

Medyanın suç işleme oranlarını katladığına dikkat çeken Kurtaran, “Bu kısır döngü, hayadan, insanı erdemlerden, faziletlerden, merhametten, nezaketten, letafetten uzak insan modelleri üretiyor adeta. Bir zaman sonra bu insan modeli, medya marifetiyle reyting ve kapital rant kaygılarıyla öne çıkarılan gasp, cinayet, taciz ve benzeri olayların bizatihi içinde buluyor kendini. Bir katil, bir tacizci, bir hırsız oluveriyor. Bu bakımdan medya ve suç İlişkisine dair yapılan pek çok araştırmaya bakıldığında, suç oranlarının artmasında medyanın etkisinin çok büyük olduğu görülüyor. Bu sonucun ortaya çıkmasında ki en büyük etken, medyanın birçoğu toplumda infial uyandıracak suçu dahi, sürekli diline pelesenk ederek, sabah akşam vitrinine yerleştirerek normalleştirmek suretiyle, böyle suçları aklına, hayaline dahi getirmeyen insanları bunlara alıştırması, suça meyilli olanları da bir nevi suça ve suç çeşitlerine teşvik etmesidir. Bunun yanı sıra, medya aracılığıyla türlü ahlâksızlıkların, çarpık ilişkilerin, fahşanın zirve yaptığı dizi ve yapımların da toplumu yozlaştırma ve manevî değerler konusunda dejenere etmedeki rolünü de bu noktada muhakkak özel olarak değerlendirmek gerekir.

Bu ahlâksız dizi ve yapımların insanları ve toplumu ne hâle getirdiği ortadadır. Çünkü, kulağın duyduğuna beyin ikna oluyor, gözün gördüğüne gönül alışıyor, alıştığı yere doğru da hızla kayıyor. Üstelik bu kayma toplumun her kesiminden insanın maruz kaldığı bir medeniyet kaymasıdır.” dedi.

İKİ CİHANDA DA VEBAL ALTINDADIRLAR

Kurtaran, “Toplumun çoğunluğunun Müslüman olması, mütedeyyin ailelere mensup olmaları da bu gidişatı durduramıyor ne yazık ki! Burada Aliya İzzetbegoviç’ in şu tespitinin ne kadar doğru olduğuna şahit oluyoruz… “Cami minarelerinden ve televizyon vericilerinden halka yönelen mesajlar birbirine zıt olursa ne elde edebiliriz ki?” Şurası bir hakikat ki, günümüz şartlarında medyanın etkileme gücüyle kıyas edilebilecek başka bir güç yok. Eğitimi, ekonomiyi, siyaseti, sanatı birinci elden yönetme gücüne sahip, dolayısıyla da insanı… Bu nedenle medya konusunda ciddi bir bilinç şart. Hem medyanın manevi ve ahlâkî değerlere uygun bir biçimde disipline edilmesi, hem de bu minvalde denetlenmesi gerekmektedir. Burada en büyük görev elbette ki devlete aittir. Aksi takdirde bu konuda devlet çok büyük bir vebal altındadır. Sonrasında her medya kuruluşu bu konuda sorumluluğunun bilincinde olmalı ve bu doğrultuda yayınlar yapmalıdır. Aksi takdirde alıştırmak, kanıksatmak, duyurmak, yaymak suretiyle teşvik ettikleri her günahta- cinayette, tacizde, hırsızlıkta, sapkınlıkta pay sahibidirler ve iki cihanda da vebal altındadırlar. Hesap gününde de hesapları zor olacaktır.” diye konuştu.

AİLELERE, EĞİTİM KURUMLARINA, STK’LARA VE TOPLUMA ÖNCÜLÜK EDEN HER İNSANA VAZİFE DÜŞMEKTEDİR

Yaşananların önüne geçmek için tüm kesimlere görev düştüğünün altını çize Kurtaran son olarak şöyle konuştu; “Bu konuda elbette ailelere, eğitim kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve topluma öncülük eden her insana vazife düşmektedir. Özellikle medya konusunda bilinçlendirme ve eğitme noktasında. Medya ve medyaya dair her olgu, değişkenlik arz etmektedir. Bu durum hem çok hızlı ve hem çok çeşitli bir şekilde cereyan etmektedir. Buna sosyal medyaya dair gelişmeleri de eklersek, var olan bu realite karşısında gafilane reaksiyonlar göstermemek, buna paralel olarak medyanın olumsuz etkisinin rüzgarlarıyla nahoş yerlere kaymamak için, hikmet merkezli bir medya okuryazarlığı şart!

Bu bilinç, medya marifetiyle duyduğumuz, gördüğümüz olayları, haberleri, mesajları ayıklamak, ayrıştırmak, hikmetle analiz etmek, gerektiği yerde korunmayı ve mesafe koymayı sağlayacak, medya aracılığıyla gelebilecek zararları minimize edecektir.”

TV'LERDE YAYINLANAN BAZI PROGRAMLARDA HAYA PERDELERİ YIRTILIYOR

HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Aynur Sülün de bazı TV kanallarında yapılan programların cinnetlik bir tablo oluşturduğuna dikkati çekerek, toplumu dejenere eden bu tür programların yasaklanması gerektiğini belirtti. Toplumun büyük bir kesiminin izlediği bu programlarda haya perdelerinin yırtıldığının altını çizen Sülün, "TV kanallarında yayın yapan bazı gündüz kuşaklarında suç, günah, ayıp işleyen insanlar çıkartılıp, kamuoyu önünde yargılanıyor. İşlediği kötülüğü deşifre etmeye zorlanıyor. Onu itirafa zorlamak için çeşitli tanıklar programa çağırılıyor, telefon bağlantıları yapılıyor. Şahitler dinleniyor, ipuçları değerlendiriliyor. Bu arada karşılıklı çirkin iddialar, hakaret ve küfürleşmeler gerçekleşiyor. Toplumun büyük bir kesiminin izlediği bu programlarda haya perdeleri yırtılıyor. İnsanlar merakla olaylara ve sonuca odaklanıyor. Cinnetlik bir tablo ortaya çıkıyor." dedi.

resim-e83ea1fa.jpg

"TOPLUMU DEJENERE EDEN PROGRAMLAR YASAKLANMALIDIR"

"Toplumda ne kadar ahlaksız, dengesiz, üç kuruşa her şeyi yapabilecek insan varsa onu bulup getiriyorlar." diyen Sülün, şunları söyledi: "Programlara katılanların seçili insanlar oldukları belli. Toplumun; merak, hayret gibi duyguları bu programlarla yönlendiriliyor, ekran karşısında istismar ediliyor. Halbuki Allah'ı tanımanın, bilmenin yolu hayretten geçiyor. Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Vesselem), 'Allah’ım sana olan hayretimi artır.' diye dua ediyor. Hayret daha fazla öğrenmeye, yaklaşmaya kapı açıyor. Bu tür programlarla toplumun bu duyguları kötü olana karşı yönlendiriliyor. Her gün zihin ve ruh dünyası kötü olaylarla meşgul ediliyor. Kirlenen zihinlerde olayların analizi yapılıyor. Kötülüğü önce zihinlerde ve o duygularda yaşatmanın, sonra da eyleme dönüştürmenin en kestirme yolu bu olsa gerek. Bu yönüyle bakıldığında toplumun geleceğinden endişe etmek için bu durum bile yeterli bir sebeptir. İnsan ekosistem içinde yaşayan bir varlıktır. Çevresini kuşatan sistemlerle etkileşim halindedir. O sistemlerden biri de medya. Medya yayıncılığına artık bir ayar getirilmeli, toplumu dejenere eden bu tür programlar yasaklanmalıdır."

RAPOR: SOSYAL MEDYA TOPLUMSAL KUTUPLAŞMAYI ARTIRIYOR

ABD'de yayımlanan bir raporda sosyal medyanın siyasi kutuplaşmayı artırdığı vurgulandı. Raporda sosyal medya platformlarının daha şeffaf olması gerektiği, içerik denetimi noktasında da yetersiz kalındığı bilgisi paylaşıldı. New York Üniversitesi Stern İş ve İnsan Hakları Merkezi’nin yayımladığı raporda, sosyal medya şirketlerinin kendi kendilerini yeterince düzenleyemedikleri için toplumsal bölünmeye neden olduklarına dikkat çekiliyor ve yönetim duruma müdahaleye davet ediliyor. Raporda, Amerikan siyasetini etkisi altına alan, siyasi tarafların birbirini önemli konularda yalnızca hatalı değil aynı zamanda düşman, vatansever olmayan ve ülkenin geleceği için tehlike oluşturduğunu düşünmeye iten duygusal kutuplaşmanın sosyal medya tarafından yayıldığına vurgu yapılıyor.

Enes Durmaz - DOĞRUHABER

Editör: Haber Merkezi