Yanlış Eğitimin Ailevi Boyutu 
Hepimizin bildiği gibi insanoğlunun eğitiminin ilk başladığı nokta ailedir. İnsan eğitiminin ilk yapıtaşlarının atıldığı yer olması hasebiyle aile yeni neslin yetişmesi için çok önemli bir yere sahiptir. Aile içinde aldığımız eğitimin olumlu ve olumsuz etkilerini ömrümüz boyunca görmekteyiz. Yaşadığımız aile içerisinde temel olarak yaşadığımız sorunlar,  bu sorunların toplumsal ve psikolojik etkilerini anlatmaya çalışacağım.
İlk sırada yerini alan en önemli problemimiz, kendilerini  kanıtlama azminde olan çocuklarımızın ve gençlerimizin fikirlerinin önemsenmemesi  gelmektedir. Büyüklere terbiye ve saygı adına haksızlıklar ve zulümler karşısında sus pus kalmayı öğrettiler. Bir konu hakkında fikrimizi söylediğimizde hep susturulduk, fikirlerimiz hep bastırıldı.
 “Sus, sen küçüksün aklın ermez böyle şeylere!”,  “Terbiyeli ol,büyüklerin ne derse desin yap!” , “Sus,büyüyünce anlarsın!” ,  “Çocuk aklınla bu işlere karışma!”  sözleri karşında geleceğin büyükleri olacağımız hesaba katılmadan büyükler kendilerini hep büyük gördüler ve biz çocuklar bu şekilde özgüvenimizi kaybedip otuz-kırk-elli yaşlarında hep çocuk olarak kaldık. Evet bedenimiz büyümüş, hatta yaşlanmıştı, ama fikirlerimiz yok edilmişti, harap edilmişti. İşte fikirlerini söylemekten dahi korkan bir toplum olarak hep başkalarının fikirleriyle hareket ettik, başkalarını taklit etmekten öteye hiçbir şey üretemedik. Başkalarını  hep kendimizden daha üstün, daha güçlü ve daha yenilmez olarak gördük. Büyüklerimiz sağ olsun  bizi böyle eğittiler.
Sonra okula gitme yaşımız gelince okula gittik. Bize fikrimizi özgürce açıklayabileceğimizi söylediler, demokratik bir sistemde hiç kimsenin fikrini açıklamasına engel olunmayacağını söylediler. Buna çok sevinmiştik, ne kadar güzel bir sistem, böyle bir sistem bizim için ne kadar da büyük bir nimetti. Fakat gel gör ki demokratik sistemin de fikirlere ve düşüncelere dair kırmızı çizgileri varmış. Fikirlerimiz demokratik sistemin de sınırlarını aştığı için çok sert bir tepkiyle karşılandık ve fikirlerimiz tekrar hor görülmüştü. 
Sonra susmayı öğrendik, efendi bir çocuk olarak hiçbir şeye itiraz etmeden. Sütten ağzımız yanmıştı, yoğurdu bile üfleyerek içiyorduk. Kim bize fikir özgürlüğü var dediyse de bizi inandıramadı. Kendi kabuğundaki kaplumbağa gibi kendimizi sert kabuğumuzun içinde güvende hissediyorduk. Hiçbir haksızlık ve zülüm karşısında sesimizi çıkarmamalı, dilsiz şeytan olmalıydık.
Birilerinin düşündüğünden farklı düşünmek yasaklanacaksa  nerde kaldı düşünce özgürlüğü! Yoksa düşünce özgürlüğüne Mekke müşriklerinin helvadan yaptıkları  putlara yüklenen misyon mu yüklenmişti? İşine gelince halkın değerlerine, yaşam tarzına ve inanç sistemine saldırmayı düşünce özgürlüğü maskesi arkasına sığınan; hesabına gelmeyen  düşüncüleri anayasanın bilmem kaçıncı maddesine aykırı olduğu  gerekçesiyle seni cezalandıran zihniyet helvadan yaptığı putları yememiş de ne yapmıştır söyleyin Allah aşkına!..
Evet anneler babalar eskiden böyleydi. Şimdi ise çocuklarınıza değer vermediğinizde ve onları doğru bir şekilde eğitmediğinizde çocuklarınızın esrarcı ve hırsız çetelerin kucağına düşmesi büyük bir ihtimaldir. Yapacağınız tek bir şey var o da çocuklarınıza sahip çıkıp iyice yetiştirmek ve onlara salih insanların bulunduğu bir ortam hazırlamaktır. 
Böylece bu yazı dizimizin sonuna geldik. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olun.