DAVA ERİ OLMAK
    Hidayet ve nur kaynağı  olan kur’anın davetçileri peygamberlerdir. Bu davayı beşeri davalardan farklı kılan vahye dayanmasıdır. Bu dava özeldir. Bu davanın davetçisi olmak bedel ister, fedakârlık ister, muhabbet ister, çile çekmek, maldan ve serden vazgeçmek ister. Karşılığı cennet olan Allah davası ucuz değildir. 
    Tarih boyunca bu mübarek vazifeyi, peygamberlerden sonra samimiyet ve ihlâs imtihanından başarıyla çıkmış dava erleri omuzlamıştır. İnsanların cahiliyenin karanlık zulmetinden iman nuruna ulaştırmak için dertlenmişler, dünyevi bir karşılık beklemeden rablerinin rızasına ulaşmak için gecelerine gündüzlerini katmışlardır. Bir insanın hidayetine sebep olmak onlar için vadiler dolusu altından, kızıl tüylü develerden daha sevimli gelir. 
    Şurası muhakkak ki; iman davası kadar yüce bir dava yeryüzüne gelmiş değildir. Bu dava uğruna bedel ödeyenlerin şerefine ve yüceliğine de kıyamete kadar hiçbir insan nail olamayacaktır.
    İman davasının öğretmeni ve bu dava erlerinin seyidi Muhammed Mustafa(a.s.) “Sağ eline güneşi sol eline ayı verseler, vücudunu ortadan kaldırsalar bile bu davayı bırakmayacağını söylemiştir. Varisleri olan iman erlerine bu ilkeyi öğretmiştir.
    Allaha hamd olsun ki hala aramızda bu misyon ile yüklü dava erleri vardır. Şahsiyetlerini iman davasına kurban edecek nice yiğitler vardır ki; onlar sayesinde iman kalesi  küfre karşı direnmektedir. Şu ahir zaman dediğimiz ve fitnelerin kol gezdiği bir dönemde bile İbrahim (a.s.) gibi ateşe atılmaya hazır, Yusuf gibi zindanlara talip, Yahya gibi bedenini Allah için demir testerelere teslim edecek  yiğitler vardır. Bizim gibi sıradan insanlar, en küçük korkularımızda onların gölgesine sığınırız. Bela ve musibetlerin yağmur gibi yağdığı zamanlarda, karanlıklar her tarafı istila ettiği anda, bu yiğitler SİRAÇ olur, nur saçar,  kandil olur karanlıkları yırtar. Kimsesizlerin umudu olurlar.
    Ne 23 yıllık muhacerat, ne şefkatli anne ve babadan ayrılık, nede göz nuru evlatların hasreti davalarına olan bağlılıklarına zarar vermez. Bu dava erleridir ki. Rabbimizin buyurduğu gibi “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir”
    Herkesin sınanıp deneneceği ve gerçek iman sahiplerinin ayrışacağı bu imtihan dünyasında yeri geldiğinde açlık, kimi zaman korku, bazen mallardan ve canlardan eksiltme olacaktır. Bu rabbimizin vaad ettiğidir. Ancak bu imtihanlardan başarıyla çıkmak müjdedir. Selamettir. “Sabredenleri müjdele...”(Bakara 155) Ödenen bedel gerçekten samimiyet ve ihlâs ister. Verilecek kurbanlar temiz ve en değerli olanlar olmalıdır. Çünkü bu dava çok büyüktür. İsmail gibi adanmışlık Hüseyin gibi bu aşka susamışlık gereklidir. Nice kerbela çöllerinde feda olmak bu davanın ahlakındandır. 
    Dünya ve içindeki güzelliklere müptela olanlar, bu derdi anlayamaz. Bu aşka çare bulamaz. İman davasının bu yorulmaz savaşçılarına deli divane gözüyle bakarlar. Bu kuran erlerinin piri bu deli divanelerden! Biri olan üstad ne güzel söylemiştir.” “İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin -adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah’a bin kere hamd olsun “Kurânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”
    Allah aşkına bu dertten daha yüce bir dert var mıdır? Bu imandan daha lezzetli bir gıda bulunmuş mudur?  Ne mutlu derdi İslam kuran olana…
    Allah çabalarını kabul etsin üstadım. SİRACUN NUR oldun zamanımıza aksettin. Artık Karacadağ mahzun değil. Amed kasvetli değil. Botan gelişine sevinmektedir.İluh vadisi güller dermektedir. 
                                        Medeni Güner
                                            Eğitimci