Hz. Musa (as) döneminde şöyle bir olay yaşanmıştır; bir genç, tek varisi olduğu yaşlı bir akrabasını gizlice öldürüp, aralarında husumet bulunan başka bir kabileden bir adamın kapısının önüne atar. Sonra da onu sen öldürmüşsün diye olay çıkarır. Sonunda iki kabile birbirine düşer, işin içinden çıkamayınca olayı Hz. Musa’ ya götürürler.


Hz. Musa(as) Allahu Teala’nın onlardan bir inek kesmelerini istediğini ve o ineğin etiyle o ölüye vurmalarını, Allah’ın izniyle o kişinin dirilip katilinin adını söyleceğini anlatınca, ilk önce bizimle alay mı ediyorsun diye sorarlar. Ciddi olduğunu anlayınca zar zor da olsa bu ineği bulup keserler ve adam canlanıp katilinin kim olduğunu söyler. Böylece olay gün yüzüne çıkar, büyük bir fitneden bu mucize sayesinde kurtulurlar.
Bu olay Kur’an’ı Kerim’de Bakara suresinin 67inci ayetinden 73üncü ayetine kadar anlatılmaktadır. Zaten Arapça; inek anlamına gelen Bakara suresi de adını bu olayda geçen ineğin kesilmesinden almaktadır.

Bu olayın ilginçliğinin yanı sıra daha ilginç olanı bu ayetlerden sonra gelen ayetlerdir ki; bu büyük mucizenin ve nimetin ardından İsrail oğullarının kalplerinin taşlardan bile daha çok katılaşmasından ve onların bir kısmının bile bile gerçekleri çarpıtmasından ve ne yaparsanız yapın asla iman etmeyeceklerinden bahsetmektedir…
“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir zümre, Allah’ın kelâmını işitirler; sonra o kelâmı iyice anlamış olmalarına rağmen yine de bile bile onu tahrif ederlerdi.” Bakara 74-75

Kur’an’ı Kerim’de bir çok defa İsrail oğullarının büyük nimetlere mazhar olduğu ama buna karşılık nankörlük ettikleri anlatılmaktadır. Hatta sadece İsrail oğulları değil başka kavimlerden de Kur’an bu şekilde bahsetmekteyken, günümüzde insanların nankörlükleri bizi niçin böyle şaşırtmaktadır ki? Düşünmek lazım…
İnsanlar bu denli Rabbine karşı nankörlük yapıyorsa diğer insanlara karşı ne yapmaz ki?
Ama unutmamamız gereken bir şey var ki ölüm var, her yaptığımızın karşılığını göreceğimiz bir hesap günü var, kurulacak bir mizan var, her şeyin kaydedildiği bir kitap var, ve geçmemiz gereken kıldan ince, kılıçtan keskin bir sırat var… Yani kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz…

Bu Adiyat Suresinde açık seçik anlatılmaktadır;
” İnsan, rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir. O, aşırı derecede mal sevgisine kapılmıştır. O bilmez mi ki kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı zaman; Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman; İşte o gün (anlayacaklar ki), rableri onlardan tam mânasıyla haberdardır!” Adiyat Sueri 6-11
Ve yine insanların nankörlükleri bizi yeise yani umutsuzluğa sevk etmesin. Görevimizin tebliğ olduğunu, hidayetin ise Allah’tan olduğunu unutmayalım… Hem Allah’ın kime ne zaman hidayet vereceğini bilemiyoruz ki; Muhammed (sav) öldürmeye giderken hidayeti bulan Hz. Ömer(ra) ile 72 sahabenin şehid edilmesine sebep olan Allah’ın kılıcı Hz. Halid bin Velid (ra) ve onlar gibi bir çok kimsenin islam tarihindeki rollerini unutmayalım… Yani bizler görevimizi yapalım, gerisini Allah’a tevekkül edelim.
“Resûlüm! Bütün bu nimetlere rağmen yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen, gerçeği apaçık bir şekilde anlatmandır.” Nahl 82