Psikoterapi günümüz yıllarda giderek artarak insanların dikkatini çekmeye başladı. Fakat tüm bunlara rağmen hala yanlış bilenen pek çok doğru mevcut aynı zamanda psikoterapiye yönelik ön yargılar da var. Yanlış bilinen doğrulara değineceğiz ve ön yargıları yıkacağız...

Maalesef çoğu kişi psikoterapinin tam olarak ne anlama geldiğini ve ne işe yaradığını bilmeden psikoloğa gitmeyi reddediyor ve gidenlere karşı da yargılayıcı olabiliyor.

Psikoterapi nedir?

Peki psikoterapi nedir? Konuşma terapisi olarak da bilinen psikoterapi, kişilerin zihinsel sağlık sorunları ve duygusal zorluklar yaşamalarına neden olan davranışları, düşünceleri ve duyguları değiştirmelerine yardımcı olmak için konuşarak tedavi etmeye yönelik uygulanan psikolojik yöntemlerdir. Yani genel anlamıyla psikoterapi, kişinin duygusal sağlığına zarar veren etkenleri tespit etmek ve bunlara yönelik çözümler üretmek için destek almaktır.

Peki psikoterapiye başlarsam her şey sihirli değnek değmiş gibi güzelleşir ve yoluna girer mi?

Maalesef bu o kadar da mümkün değildir. Doğru olarak bilinen bir diğer yanlış ise, " *Psikolog ile yalnızca bir kez görüşeceğim ve çok rahatlayacağım, her şey bir anda harika olacak.” düşüncesidir. Evet psikoloğa gitmek elbette bireyi rahatlatan bir süreçtir ama psikoterapi süreci bu sanılan şeylerden çok daha farklı bir süreçtir.

Psikoloğa gitmesi gerektiğinin bilincinde olan birey, psikoloğa giderek sorununa çözüm arar ve bunun hayatını kötü etkilediği için bir an önce çözülmesini bekler. Burada psikoloğun yapabileceği şeyler sınırlıdır. Örneğin bir x sorunu sizi rahatsız ediyorsa bu sizin olaylara bakış açınız ile ilgilidir ve dolayısıyla bu bakış açısı da duygu ve düşünceleriniz ile de bağlantılıdır. Yani asıl iş sizde bitiyor. Psikolog ise bu süreci nasıl yöneteceğinizi ve yolu kat etmek için ne gibi araç gereçlere ihtiyacınız olduğunu saptar. Eğer siz yolu yürümek için gönüllü değilseniz ve zorluklara baş edecek gücünüz yoksa psikoterapi de iyi sonuç vermeyecektir. Çünkü terapi psikolog ve danışan iş birliği ile yürütülen bir süreçtir ve danışanın çabasına bağlıdır.

Kaç seans gelmem lazım? Terapinin süresi ne kadar?

Bu sorunun net bir cevabı yok. Terapinin süresi, danışanın ihtiyaçlarına, getirdiği konulara ve terapistle kurduğu ilişkiye göre değişir. Bazen kısa süreli bir terapi yeterli olabilirken, bazı durumlarda daha uzun bir süreç gerekebilir. Önemli olan, terapinin yalnızca seans süresince değil, seanslar arasında da devam eden bir farkındalık ve dönüşüm süreci olmasıdır.

Terapistimin her sorusuna cevap vermek zorunda mıyım?

Terapide önemli olan cevaplar değil, soruların kendisidir. Eğer bir soruya cevap vermek istemiyorsanız ya da yanıtlamakta zorlanıyorsanız, bunu dile getirebilirsiniz. Terapistiniz, sizi zorlamadan, kendi hızınızda ilerlemenize olanak tanır. Çünkü terapi, bir yarış değil; kendini keşfetme yolculuğudur.

Unutmayın, terapi bir lüks değil, hayat kalitenizi artıracak bir yatırımdır. Bazen değişimden korkarız, ama asıl cesaret, korkunun içinden geçerek kendimize yeni bir yol açabilmektir.

Psikoterapiye sadece yetişkinler mi gider?

Nasıl ki bedensel bir rahatsızlık her yaş grubunda görülüyorsa ruhsal rahatsızlık da her yaş grubunda görülebilir ve bu gayet normal bir durumdur. Yani psikoterapiye gitmek için illa yetişkin olmaya gerek yoktur.

Psikoloğa sadece akıl sağlığı bozuk olan bireyler mi gider?

Yanlış bilinen bir şey de şudur ki: Psikoloğa giden sınıfı yanlış bilmek. Bu yanlışa sebep olan şudur ki psikolog ve psikiyatrist arasındaki farkı bilmemek. Psikolojiden mezun olan psikolog, tıp okuyup alanını psikoloji seçerek doktor olan kişiye ise psikiyatrist denir. Aralarındaki fark pek bilinmediği için maalesef psikoloğa gitmek için ortada çok büyük bir sorunun olması gerektiği inancı doğuruyor. Oysa kişinin hayatını olumsuz etkileyen en ufak bir şey de bile psikoloğa gitmek ayıp değildir ve tıpkı en hafif bir baş ağrısına çözüm aramak kadar doğaldır.”