Adamın biri, havanın soğuk, karların yerde olduğu bir zamanda dağlık bir yerden geçerken, yaşlı bir adama rastlar. Yaşlı adam, karda kışta sırtında odun yüklü bir katırı, bir yerlere götürmek için uğraşmaktadır. Adam, yaşlı amcanın bu haline acır, gidip yaşlı adama, amca! Hayırdır, ne yapıyorsun? Diye sorar. Yaşlı adam: odun taşıdığımı görmüyor musun? Diye cevap verir. Adam tekrar sorar; ne yapacaksın bu odunları? Yaşlı amca: ne yapacağım, şehre götürüp satacağım, diye cevap verir. Adam tekrar sorar; Bu odunlar ne kadar yapar ki? Yaşlı adam bir fiyat söyler. Karşıdaki zengin olduğundan ona çok az gelir. Yaşlı adama acır ve amca ben sana bu parayı vereyim, odunları buraya indirip git evine der. Yaşlı olan biraz düşünür ve odunlarıma yazık değil mi? Diye sorar. Adam tekrar amca! Sen bunları şehre götürsen ne kadara satacaksan, ben paranı burada peşin veriyorum der, daha ne istiyorsun anlamadım ki… Ama yaşlı adam her seferinde odunlarıma yazık değil mi, diye cevap verir.

Defalarca yaşlı amcaya anlatmaya çalışır, ta yürüyerek şehre kadar gideceksin, belki de bir müşteri bulmak için akşama kadar bekleyeceksin, bunun bir de geri dönmesi var, sonunda da kazanacağın parayı sana burada veriyorum. Odunları indir buraya rahat rahat git evine… Ama yaşlı adamı bir türlü razı edemez ve hiç bir şey anlayamadan, belki de delidir diye düşünür. Sonunda da ne halin varsa gör, deyip yoluna devam eder.
Her şeyi maddiyatla ölçenler, hiç bir zaman da anlayamayacaklar yaşlı amca gibilerini…
Yolcu olan, yaşlı adama ben paranı vereyim, sen de bu odunları köyde bir fakire ver deseydi acaba yaşlı adamın tepkisi aynı mı olacaktı? Hiç sanmıyorum…
Rahat para kazananlar kolay kolay anlayamazlar, beş kuruşu zar zor bir araya getirenlerin halini… Nerden bilecekti ki bin bir zorlukla bir araya getirip, aynı zorluklarla katıra yüklediğini? O emeğinin heba olduğunu görmenin insana ne kadar zor geldiğini?…
Ama o emeğinden birilerinin istifade ettiğini görmek, insana bir sevinç bir huzur verir. Bazı şeyleri anlamak için, dinlemek, okumak yeterli olmuyor maalesef, yaşamak lazım…
Bizim de çoğumuzun ölçüsünün maddi çıkarlar olduğu bu zamanda, gerçekleri nasıl görelim? Basiretimiz nasıl bağlanmış olmasın ki? Her şeye bakışımız maddiyat üzerine, her şeye para olarak bakıyoruz, bu işten çıkarım ne olacak, ne kadar para kazanacağım diye düşünüyoruz malesef…
Ramazan ayındayız, maneviyatımızın zirve yapması gereken bu günlerde , gündemimiz, konuşmalarımız, kalkışımız, oturuşumuz para ve maddiyat olmuş maalesef…
Birileri diye bilir ki, hatta diyecekler de vardır ; bu kadar enflasyonun olduğu, büyük bir maddi belirsizliğin olduğu bu zamanda, hiç bir esnaf yarın ne yapacağını bilemezken, biz nasıl maddiyatı düşünmeyelim ki konuşmayalım, onun derdine düşmeyelim?
O zaman, bir de bu açıdan bakalım olaya. Sadece yaşlılar mı ölüyor? Geçen yıldan bu zamana kaç esnaf ve tüccar genç yaşına rağmen öldü? acaba. (Rabbim hepsinin taksiratını af etsin inşallah.) Dünyalık geleceğimizin derdine düştüğümüzün yarısı kadar kadar niçin ahiretteki geleceğimizi düşünmüyoruz? Halbuki dünyada bir saat kalacağımızın garantisi bile yokken, ahiret hayatı kesin ve sonsuzdur.
Bir Allahu Teala'nın tüm kullarının rızkına kefil olmasına rağmen, neyin derdine düştük?
Kuranı Kerim bu konuyu ne güzel ifade etmiş;
“Allah dilediğine rızkı bolca bahşeder, dilediğine de sınırlı ölçüde verir. Fakat inkârcılar, bu gerçeğin farkında olmadıkları için dünya hayatı ile sevinip şımarırlar. Oysa âhiretin sonsuz nimetleri yanında dünya hayatı azıcık, değersiz ve geçici bir geçimlikten ibarettir.” Rad Suresi 26