Tekdüzeliğin sarsılmaz tahtı ne zaman yıkılacak? Aramızda bu tahtı yıkma cesaretine sahip olan kaç tane yürek var? Ne zamana kadar uyan-uyu girdabında savrulup ruhlarımızı tüketeceğiz? Hayat gerçekten de günleri doldurup son güne bir şekilde eriştikten sonra huzuru hayal etmekten mi ibaret? Bizler, sonun belki de bugün olduğunu kestiremezken paradoksların rehin aldığı yaşamımızı sıradanlığın merkezine yerleştiriyoruz. Sıradanlarınlar herhangi bir anlam yükleyemediğimiz gibi derin anlamlara da sıradanlıklar katıyoruz.

Olağanlığın dışında kendimizi gerçekleştirmek mümkünken, sadece var olanlar yolunda çabalıyoruz. Asıl anlam ''Gökyüzü mavi mi?'' değil de ''Gökyüzü neden mavi ?''sorusu sorulduğu an çıkacak gün yüzüne. Her daim bir şeylerin 'içinde' olma uğraşı, sıradanlıklara göğüs gerebilme dirayetini yok edebilir.

Düz bir Yolda; fırtınasız, hezeyanayız elde edilen başarıya nasıl ki tam manasıyla başarı denemiyorsa, sıradanlıkların hüküm sürdüğü bir yaşama da hakkıyla yaşanan bir hayat denemez. Dışa çıkmak lazım biraz. Çelişkiler, karşıtlıklar veya tutarsızlıklar içinde küçük bir kıvılcım aramak gerek. Olurunda olan her şeyin içinde aslında çoğu zaman hiçbir şeyin olmadığının farkına geç olmadan varılmalı.

Yalnızca nefes almak için yaratılmadık. Aldığımız her nefesin kıymetini bilip bu yolda yaşamımıza anlam katmak, yüce Allah tarafından biz fanilere bahşedilmiş bir görev iken, tekdüzece ilerleyişimizi sürdürmenin akla veya mantığa sığar bir açıklaması yoktur. Açalım artık gözlerimizi. En basitinden denildiği gibi yemek yemek için yaşamayı değil, yaşamak için yemek yemeyi oturtalım zihinlerimize mesela.

Sıradanlıklara verilen üstün meziyet, o daimiyeti müebbeden kaldırır ortadan. Ölüm çok mu uzak zannediyoruz? Kum saatinin akıttığı kumların bir gün sonu gelmeyecek mi sanki? Kurtuluşa ermenin zamanı geldi de geçiyor gibi. Ruhların kalplerle beraber gök kubeyye yükselmeye başladığı tam da o an ''yokdüzelik '' sonsuza dek ölümsüzleşecek.

Ve bizler o zaman üstünleşeceğiz...