Anız yakmak, sadece tarladaki kuru otları tutuşturmak değildir. Bu, toprağın üzerinde yaşayan milyonlarca canlının sonunu hazırlamak, ekosistemi bir anda yok etmektir. "Kontrollü anız yakma" diye bir kavram yoktur; bu, bir tür toplu katliamdır. Alevlerin sıçramasıyla birlikte insanların canı, malı, yetişip büyümesi asırlar süren ağaçlar ve ormanlar bir anda yok olabilir.
Toprağın altında ve üstünde sayısız canlı yaşar. Mikroorganizmalar, böcekler, solucanlar, küçük memeliler… Hepsi, toprağın verimliliğini ve doğal dengesini korur. Anız yakıldığında bu canlılar yok olur, toprak çoraklaşır, verim düşer. Kısa vadede "kolay" bir çözüm gibi görünse de uzun vadede tarım arazilerini çölleştirir.
Ayrıca, kontrolsüz yangınların büyüyerek ormanlara, köylere, hatta şehirlere sıçraması işten bile değildir. Her yıl onlarca hektar orman, anız yangınlarının sıçramasıyla kül oluyor. Yetişmesi yüzyıllar süren ağaçlar, birkaç saat içinde yok oluyor. Can kayıpları, evsiz kalan insanlar, tarım alanlarının yok oluşu… Tüm bunlar, anız yakmanın gerçek bedelidir.
Bu sorunun çözümü, toplumsal bilinçlenmeden geçiyor. Çiftçilerimiz alternatif yöntemler konusunda eğitilmeli, anız yakmanın yasak olduğu ve ağır cezaları olduğu hatırlatılmalıdır. Anızın toprağa karıştırılması, yeşil gübreleme, biyolojik mücadele gibi sürdürülebilir tarım yöntemleri teşvik edilmelidir.
Her birey, bu konuda sorumluluk almalıdır. Gördüğümüz her anız yakma eylemini yetkililere bildirmeli, çevremizdekileri bilinçlendirmeliyiz. Unutmayalım: Bugün yaktığımız anız, yarın çocuklarımızın ekmeğini, temiz havasını, yeşil doğasını yakmaktır.
Anız yakmak, geleceğimizi yakmaktır. Toprağa, canlılara ve insana saygılı bir tarım için hep birlikte hareket edelim. Sessiz kalmayalım, çünkü her sessizlik, bir yangının büyümesine izin vermektir.