Türkiye siyasetinin renkli ve çok yönlü simalarından biri olan Sırrı Süreyya Önder, sanatçı kimliği, aktivist duruşu ve politik mücadelesiyle uzun yıllardır kamuoyunun gündeminde. Sinemadan siyasete, edebiyattan toplumsal hareketlere uzanan geniş bir yelpazede iz bırakan Önder, hem yaratıcı hem de eleştirel bakış açısıyla dikkat çekiyor.

Önder’in sanat kariyeri, onun toplumsal meselelere duyarlılığının bir yansıması oldu. Senaryosunu yazdığı *"Beynelmilel"* (2006) filmi, 12 Eylül darbesinin Anadolu’daki yansımalarını hicivli bir dille anlatarak büyük beğeni topladı. Sinemanın gücünü toplumsal hafızayı canlı tutmak için kullanan Önder, aynı zamanda tiyatro ve edebiyatla da iç içe oldu.

Ancak onu sadece bir sanatçı olarak tanımlamak eksik kalır. 2013’te patlak veren Gezi Parkı protestolarında öne çıkan isimlerden biri olarak, barışçıl direnişin simgesi haline geldi. O dönemki söylemleri ve eylemleri, onu Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde önemli bir figür yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) saflarında milletvekili olarak Meclis’e giren Önder, Kürt sorunu, demokratikleşme ve insan hakları gibi konularda cesur çıkışlar yaptı. Ancak siyasi duruşu nedeniyle sert eleştiriler de aldı. Kimi kesimler onu "ayrılıkçı" olarak nitelendirirken, destekçileri ise Önder’i "çoğulcu demokrasinin savunucusu" olarak gördü.

2016 sonrasında yaşanan siyasi gerilimler ve tutuklamalar sürecinde Önder de yargılandı. Bu dönemdeki açıklamaları, onun mücadelesini sürdürme kararlılığını gösterdi. Ancak siyasi arenadaki etkisi zamanla azalsa da fikirleri ve sanatsal üretimiyle varlığını sürdürdü.

Sirri Sureyya Onder Meclis

Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’nin son döneminde "aykırı" bir figür olarak öne çıktı. Hem sanat hem siyaset alanında verdiği mücadele, otoriterleşme eğilimlerine karşı duran bir tavrın ifadesiydi. Eleştirilse de, onun çok katmanlı kişiliği—senarist, yazar, aktivist, politikacı—Türkiye’nin karmaşık siyasi ve kültürel dokusunu anlamak için önemli bir örnek sunuyor.

Bugün Önder’i yeniden değerlendirdiğimizde, onun en çok da "sözünü sakınmayan" bir aydın profili çizdiğini görüyoruz. Türkiye’de muhalefetin dönüşümü tartışılırken, onun gibi isimlerin bıraktığı miras, gelecek kuşaklar için bir ilham gibi duruyor.

Sonuç olarak Sırrı Süreyya Önder, sanatın ve siyasetin kesiştiği noktada duran, her daim rahatsız edici gerçekleri söylemeyi seçmiş bir isimdi.

Ne demişti bir keresinde: "Özgürleşme talep etmek ve bunu demokratik bir direnişle talep etmek insanı özgürleştirir." İşte tam da bu yüzden, onun mücadelesi bu topraklarda hep anımsanacak. Çünkü gerçek çınarlar, fırtınalara rağmen dimdik ayakta kalanlardır. Hani bir atasözünde denilirya At ölür meydan kalır. Yiğit ölür namı kalır. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.