Bir mum yandığında etrafını aydınlatır, ama aynı mum bir başka mumu tutuşturduğunda ışık ikiye katlanır. Bilgi de böyledir; paylaştıkça büyür, çoğalır, güçlenir. Peki, neden hâlâ bilginin gerçek değerini anlamakta zorlanıyoruz? Neden bazıları için bilgi bir iktidar aracıyken, bazıları için sadece bir sınav geçme aracı?

Hayvanlar içgüdüleriyle yaşar, insanlar ise öğrendikleriyle. Bir çocuğun ilk adımlarından bir bilim insanının keşiflerine kadar her şey bilginin izini taşır. Tarih, bilgiyi elinde tutanların dünyaya yön verdiğini gösteriyor. Orta Çağ’da kitapların kilitli raflarda tutulduğu dönemlerde insanlar karanlıkta kaldı. Matbaanın icadı, bilginin özgürce yayılması, skolastik düşünceyi yıktı ve Rönesans’ı doğurdu. Bugün ise bilgiye ulaşmak bir tık uzağımızda, ama gerçekten özgür müyüz?

Sokrates, “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” diyerek aslında bilginin sonsuzluğuna işaret etmişti. Bugün ise her şeyi bildiğimizi sanıyoruz çünkü Google’da aradığımız her sorunun cevabı saniyeler içinde karşımıza çıkıyor. Ama bu bilgi midir, yoksa enformasyon yığını mı? Gerçek bilgi, ezberlemek değil, anlamaktır. Eleştirel düşünmektir.

Günümüzde bilgi, petrol kadar değerli bir kaynak. Büyük teknoloji şirketleri, verilerimizi topluyor, alışkanlıklarımızı analiz ediyor ve bize “kişiselleştirilmiş” bir dünya sunuyor. Peki, bu bir güç mü, yoksa bir tuzak mı? Bilgiye erişim kolaylaştı, ama aynı zamanda manipülasyon da arttı. Artık gerçek bilgiyle dezenformasyonu ayırt etmek, bir nehrin içinde altın aramak gibi.

Eskiden bilge insanlar, sırlarını özenle saklardı. Bugün ise açık kaynak kodlu yazılımlardan Wikipedia’ya kadar bilgi, paylaşıldıkça değerleniyor. Bir öğretmenin öğrencisine öğrettiği her şey, bir annenin ve babanın çocuğuna anlattığı her hikaye, bilginin ölümsüzleşmesini sağlıyor. Çünkü bilgi, toprağa atılan bir tohum gibidir; emek verirseniz, binlerce filiz verir.

Yapay zeka, uzay yolculukları, genetik mühendisliği… İnsanlık, bilginin sınırlarını zorluyor. Ama asıl soru şu: Bu bilgiyi kim, nasıl kullanacak? Silahlanmaya mı harcayacağız, yoksa kansere çare bulmaya mı? Bilgi, bir bıçak gibidir; ekmek de kesebilirsiniz, can da…

Bilgi, sadece okullarda öğretilen formüller değildir. Meraktır, sorgulamaktır, keşfetmektir. Bir çocuğun “Neden?” diye sormasıdır. Unutmayalım ki, bilgisizlik karanlıkta oturmak gibidir. Işığı yakmak ise bizim elimizde.

Nelson Mandela’nın dediği gibi

"Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir."